19 Mart 2009 Perşembe

Yalnız bir çingene


Her şeyi bir hikayeymiş gibi anlatıyor
dunyayi artik yasarken degil anlatirken seviyordu
Yalnızlık da istenilen bir şeydi aşk da üstelik
Yalnızdı işte bir şeyler tasvir edecekti
Neyi tasvir edecekti dunya uzak
Sevgilisiyle aylardır görüşmüyorlardı
Kimse sevgilerini bilmiyordu

"Artık güzel bir şey söyleyebilir miyim?"
Sonbahar yaprakları topluyor
Kalın bir kitabın içinde kurutuyordu
Sarı yapraklar iyice kuruyuncaya dek kitabı okumuyordu
Üstelik yalnızdı
sevgilisi çok uzaklardaydı
Müzik de duygudaş bir sanattı üstelik
Her yer sarıydı her yer kırmızıydı
Her yer yapraklarla örtülüydü
Yer görünmüyordu gerçekler örtülmüştü
dunya gercek degildi
Kendisi de gerçek değildi, kimse onu tanımıyordu
Bir bu kentin mekanı kalmıştı gerçek
insanlar yoktu da kuramlar mı vardı
Kimse dünyaya inanmıyordu
Güneyli bir çingene ölüyor
Yerini bir kuzeyli alıyordu

"hala guzel bir sey soyleyebilir miyim sahiden?"

Dünya kendisini yapraklarla örtüyordu
Sarı bir sokakta bir sonbahar tünelinde
-Akdeniz'in tanımadığı bir güzellikti-
Yerden bir yaprak kaldırıp altında dünyayı arıyordu
Bir köşe lambasını yakıyor oturuyordu
Işığın dar dünyasında kendine ait bir mekan
Kendine ait bir hayat
Kendine ait bir bilgelik buluyordu
Dünyayı kaldırdığı yaprağın altında seviyordu

"Söyleyemem, nasıl söylerim artık güzel bir şeyi?"

Kimse yalnızlığını bozmuyordu
Bir sonbahar yaşanıyordu
O bu sonbaharın sahibiydi
Sevgilisi çok uzaklardaydı üstelik
Üstelik onu çok seviyordu
Evine dönüyor, bir köşe lambasını yakıyordu
Kurumuş yapraklara bakıyordu
Işığın kendine ait odasında o kalın kitabı okuyordu

Dünyayı deli gibi anlamak anlamak istiyordu