22 Aralık 2010 Çarşamba

onun dünyasına aşina olmayanlar, rüya görmediği için üzülen bu oyunbaz çocuğun aslında alacalı düşler kadar renkli bir âlemde yaşadığını nereden bilebilirlerdi?"





(tıklayın &dinleyin)

ve sabah nazlı bir yaprak gibi salınıyordu perdelerin arasında, oynak gün ışığının muzurluğu teninde... saçlarımı toplayıp sırtımın örtüsü olmaktan kurtardım, bir kedi gibi gerindim. istanbul güneşi ilkbahardan çalarken kış ortasında, kokuna karışıyordu sabah, sen kokuma karışmıştın. şilepler kimleri kavuşturuyor, neleri birleştiriyordu düşleyiverdim. kahveyi yaparken parmağıma sıçradı tek bir damla su, seni özledim....

the story




( tıklayın & dinleyin)
göğün bütün mavisini toplayıp gözlerine, bana bakıyordu. güneş tutuluyordu, ay tutuluyordu, insanlar iyiydiler, insanlar kötü... göğün bütün mavisini toplayıp gözlerine bana bakıyordu... huzurlu nehirlerin ahenkli akışı sesinde, kayalar eskimiyordu.benimsin, dedi... asırlık bir ağaç değil, kaya değil, yumuşak bir veriş hareketi, kendiliğinden gelendi. sadece benimsin dedi.

sanki hiçbir şey uyaramaz

içimizdeki sessizliği

ne söz, ne kelime, ne hiçbir şey

gözleri getirin gözleri.



başka değil, anlaşıyoruz böylece

yaprağın daha bir yaprağa değdiği

o kadar yakın, o kadar uysal

elleri getirin elleri

diyorum, bir şeye karşı komaktır günümüzde aşk

birleşip salıverelim iki tek gölgeyi.
e.c