13 Ocak 2010 Çarşamba

geldim

oraya geldim -
oradan gittim:
öylesine yakındık ki.

dalından kopardığım yeşil elmanın
iki yarısı değil
hepsini yediğin kendisi gibi.

içinden geçtiğimiz kokulu karanlığı
delip geçen parlak ışığım gibi.

koyu yeşillikler içindeki evin
gözümüze çarpıveren
sarı sıcak penceresi gibi.

ayaklarımızın altında kıpırdanan
serin denizin parıltıları gibi.

öylesine yakınız ki
oraya geldim -
orada olacağım.

yorgun musun?
yattın mı?

uyu -
düşünme beni.



o.a

sen

en güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
en güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
düşmanımdır ikisi..
sana gelince...
yazıyorsun..
okuyorum..
kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
ne yazık!..
ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete
ben o günleri..
sana gelince, sen o günleri -
kendi oğluyla yatan,
kızlarının körpe etini satan
bir ana gibi satıyorsun!.
satıyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sıcak bir döşek
ve üç yüz papellik rahat
için...
en güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
biri sensin,
biri o,
biri ötekisi...
kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
sana gelince...
ne ben Sezarım,
ne de sen Brütüssün...
ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..


artık seninle biz,
düşman bile değiliz...



n.h.r