27 Nisan 2010 Salı

naz


bütün o yollardan tek başıma geçtim naz
yazıtı çalınmış çeşmelerin başından
gümüş yüzüklü parmaklarından anadolu'nun

bütün o yollardan tek başıma geçtim naz
koyup başımı sise yemyeşil uykular uyudum kaçkarlar'da
uçan kemençeler gördüm düşümde ve tombul memeli kızlar
sinop'ta yüzme bilmeyen yavru tekneler yapıyordu
hünerli elleriyle doğan usta
amasra denizden yatağına uzanmıştı
saçlarını dağıtmış bir prenses gibi
ordu yaylalarında ateşböcekleri yağdı bir gece üstüme
sandım ki çocuğum, bahçemize inmiş yine yıldızlar
dağılmamış çaydanlığın buharı
üzmemiş annemi babam
göynük'te bir sokağa vermişler adımı, soyadımı unutmuşlar
kimse tanımadı orda yürürken bu yüzden beni
olsun, dedim içimde gezinen bahara
olsun, saat kulesi arkadaşım ya, yeter bana

bütün o yollardan tek başıma geçtim Naz
beyaz bir selçuklu atının sırtında girdim saruhan'a
dönerken semazenlerle mavi bir kelebek olup uçtum
öldürdü beni taşlarda yankılanan neyin sesi
koza han'a baharat indiren develerden
ipek yolu'nun haritasını istiyordu ipekböcekleri
oysa bilmiyordu, bilmiyordu kimse gelip gittiği yeri

bütün o yollardan tek başıma geçtim naz
beyaz bir urartu aslanı gibi karşıma çıktı kar altında van
şeker olup düştüm bir bayram sabahı
çataklı çocukların buz tutmuş avuçlarına
ağrı dağı'nı başı bulutsuz gördüm ki kışın
diz çöküp af diledim tırmandığım bütün dağlardan
doğu bayazıt'ta kardanadam yapıyordu bir kız
babasına benzemediğini bile bile
hakkari yolunda tilma'nın ellerini kesiyorlardı
hoşap kalesi'nin benzerini yapmaması için
bilmiyordu barbarlar
sonsuz kökleri vardır
yaratan ellerin

bütün o yollardan tek başıma geçtim naz
hasankeyf'ten tutsak bir kartal gibi baktım dicle'ye
harran'da samanyolunu sırt çantama doldururken
yıldızların şiir okuduklarını duydum
ve ağladım huğların arasında
uzaklarda kavalını gömen bir çoban
silahını gömen bir dağlı
sevdiğini gömen bir kadın
gaziantepli sedef kakma ustaları
alleben'in sularına bırakıyorlardı
yaptıkları küçük sandıkları
içlerinde ben
sen
nerdeysen

bütün o yollardan tek başıma geçtim naz
son cırcırböceğini dinledim fethiye'de
kayalıklardan bakarken kelebekler vadisi'ne
bağırdım avazım çıktığı kadar:

'yaşasın akdeniz! yaşasın likya!'
iztuzu'nda burnunu öptüğüm deniz kaplumbağası
'aşk bir kumdur' dedi bana,
'sıcacık bir kum, denize bakarken güneşi unuttuğun'

bütün o yollardan tek başıma geçtim naz
yanımda
bana yazdığın
ve açmaya cesaret edemediğim mektupla
dilerim ki bir rüzgâr gibi geç dünyadan
bir rüzgâr gibi
bütün aşk mektuplarını birer birer açan
 
a.a

her şey sen olsun şu dünyada ve olmasın sen olmayan dünya da.


sevgili!..


aşkın şiirini yazmak isterdim sana; sana aşkı şiir ile yazmak isterdim... aşkı seninle tanımlamak ister, aşkı sende tanımak isterdim. ay ikiye bölündüğünde yanında olmak, uhud’da dişini avcuma almak isterdim.

sevgili!..

şimdi senden uzakta, aşk şudur diyebilsem eğer, son defa kendimi ve ilk defa okuyucumu kandırmış olacağım. bildim dediğim bir aldanıştır çünki o, duydum dediğim bir yanlıştır. şimdi ayın, şın ve kaf’ları çıkardılar elif belerden de sensizliğin mektebinde bir sabra mıhladılar bizi elif’lerle he’lerden. sensizlikte hasretin hüzzamlarını öğrendik kucak kucak, ve aşkın nihavent saltanatını arar olduk köşe bucak. bildiğimizi sandıkça yandık da yolunda, yolunda yandığımızı sandıkça bildik sonunda. aşkın gerçeği değildi bildiğimiz, ama aşkın ateşiydi yandığımız. artık şüphedeyiz, canları yâre ulaştıran bir sel miydi aşk, şekeri güzele sunup ağuyu kalbe bulaştıran bir el miydi!.. sana varacak yolların çilesi miydi; tutkular ötesi tutkunun zirvesi, hasretle yanışların sesi miydi!..

galiba varlığın çekim alanına giren en ulvi acıydı aşk; ve maddeyi mânâya veren en cömert sancıydı. ruhların çeşitli varlıklar arasında bölüştürülen süsüydü belki; belki ötelere yazgılı yitirişlerin türküsüydü. kalp kalbe konan kelebek kanatlarında renk; kudümlerde düşünüp neylerde ağlayan âhenkti aşk. şarkın bütün şiir macerasıydı, belki yesribli sevgililer için tutulan bir anadolu yasıydı. yağmur yağmur belaya başını tutmaklar ve ateş ateş denizlere kendini atmaklardı. mansûr’u dâra takan da, halil’i oda yakan da oydu, ve oydu eyyub’u derde bırakan da. tuz kadar mübarek, ekmekçe aziz idi; toprakleyin bereket, su gibi temiz idi.

aşk iğnesiyle dikilince bir dikiş, kıyamete kadar sökülmez imiş. aşk ile insan elbet güneşe benzer; ve aşksız gönül misâl–i taşa benzer. hayatı aşka bölünce hayat çoğalır; bütün hayatları toplasan geriye aşk kalır. gelip kemiğe dayanınca dünya, hayata atılan kemend olur; göz kapaklarından vurulunca kasırgalar, annelerce deprem, babalarca bend olur. aşksız bahar dallarını kuru bir ayaz boğar, aşksız rahmini yargılayan bebekler nâgehan doğar. mahrem düşüncelerle perdelenen odalarda ya ezel ya ebet olur; aşk kayıp giderse dünyadan ebet kıyamet olur; sevgisizlik gelir, dünya cehennem olur.

aşk gelince burukluğun şiirinde hüzün dokur heceler; ve azarlanmış kalpleri ısırır tam yarısında geceler. saban onunla sürerse toprağı koşarak, ancak o vakit yeşerir taze bir başak. atların nallarından yıldırımlar masallara dökülür, ve yollanamayan mektuplarda nice kalpler sökülür. kayan yıldızlar gibi büzülür elem dehlizlerine diller, ve melal süzülür gibi melek kanatlarında döker yapraklarını güller. kaderin dehşetini yakan şamdanlar özge pervanelere tesellikâr düşer, şefkatli bir ekmek kırıntısıdır kurutulmuş buselere yâr düşer.

sevgili!..

kapına geldik; aşkı öğret bize; ve aşkını ver yüreklerimize.

bir nihânîce gamzene gamzede âşıkların adına... hani uykuya dalınca kenti, ve yalnız başına kalınca kendi... hani yalnız gecelerde konuşmadan kalınca dilleri, ve hâl üzre gönüller anlar olunca bütün dilleri... vicdan sesinden bîzâr kürek mahkumlarınca, hani âşıkların hasreti özlemle karınca... hani gurbetin ucunda gönlüme gömen de seni, hani seni gurbet gurbet gönlüme gömende... güneş ve ay nurunu aşkından alırken; güneşin ışığı aya vurur gibi âşıkı aydınlatırken... gel ey sevgili bir huzmecik bahş eyle âsî ve aciz üftadene, ve umut ver peykin olmaya teşne kem zerrene. aşkları unutan bendene aşkını unutturma!..


her şey sen olsun şu dünyada
ve olmasın sen olmayan dünya da.

i.p