11 Nisan 2010 Pazar

sana geldim



sana geldim denize giden ırmak gibi
yatağımı değiştirdim dağlarıma kıydım
herşeyi boşladım senin uğruna
dostlarımdan ayrıldım çocukluğumu unuttum
ömrümün her damlası tuzunu sonsuzluğundan aldı
güneşin dağıttı foltlorumu
kanımın düşlerimin çılgınlığımın ecesi
sana verdim belleğimi bir tutam saç gibi
artık yalnız senin karlarında uyuyorum
yatağımdan çıktım perilerimi kovdum
boşverdim nicedir efsanelerime
efsaneler ki onlarda
rimbaud vardı cros ve ducasse vardı
gece yarısı ağlayan valmore
nerval ve ipi vardı
lervantov´u vuran kurşun benim yüreğimden geçerdi
ayaklarınla böldüğün
ellerinle saçtığın yüreğinden
bir zorlu yel gibi ormana tutkun
sabah süpürülüp evden atılan
bütün bir gün görünmeden sabredip
yeniden gelen tozum
sarmaşığım sessiz soluksuz büyüyen
sana bağlı bir sarmaşık sökülüp atılıncaya dek
basa basa aşındırdığın taşım
iskemleyim seni bekleyen eski yerinde
alnının boşluğa bakarken yandığı camım
yalnız sana yönelmiş beş paralık bir romanım
bir mektubum açılıp sonra okunması unutulmuş
tamamlamaya değmez yarım kalmış bir tümceyim
ürperişi çiğnenmiş odaların
geçerken yaydığın güzel kokuyum
ve sen çıkıp gidince mutsuzum aynan kadar
l.a

2 yorum:

Ova (Excuse My Reading) dedi ki...

fotograf phantom of the operaddan :)) müziklerini sevmiştim ama basroldeki kız biraz kıldoydu

y. dedi ki...

.merope, kız biraz uyuzdu demek daha doğru bile sayılabilir, gerçeğini bire bir seyretmiş biri olaraksa, o müzikleri bir de canlı olarak dinlemelisin derim :)