sukürenin perisi sen; sen, taşkürenin avcısı,
bir kişi daha olsa yanınızda
siz orda öpüşürken,
ne diyorum bir kişi daha;
alamut kalesinde öpüşürdünüz.
ona göre gelişirdi her şey,
yeni bir güzelduyu açılırdı
bir töre cançekişirken.
*
karagözlü hançer, sen; sen, mavi bakışlı kılıç,
karagözlü hançer, sen; sen, mavi bakışlı kılıç,
unutulmazlarınızı dökerken birer birer,
iki kişi daha olsa yanınızda,
ihri'nin vuruluşu ve çantası
ve elindeki tuğla da gelirdi gündeme;
daha sonra kesilen barsağı, iki metre;
kediler uzaklaşırdı ısrarla camdan bakan;
ne diyorum iki kişi daha.
*
kavaldan akan gökyüzü, sen; sen, düşten geçilmez bahçe,
sınıf arkadaşları, şarap ve tüzük kokan,
dağın Eskisi'ne iki vadiden seslenirken,
ne diyorum beş kişi daha olsa yanlarında,
ama her şeye üçünün bileşkesine varan;
ne bilim-sanatı Hayyam'ın, ne siyaseti Nazım'ın,
ne yiğitlik, ne aşk...
bir şey kalmazdı tek başına.
ahırlarımızda her zaman sana ayrılmış bir at vardı.
*
ve sen sonunda bir gün çıkar gelirsin diye,
ve sen sonunda bir gün çıkar gelirsin diye,
çok şeyin adı küçük yazıldı;
silinmez anlar vardır,
karşı konmaz özlemler,
ben şimdi ne istediğimi de bilmeden artık
bağırıp duruyorum ya, şurda,
sen yaz sonu ilan eden güzel keten,
güneşten yırtılmış caz,
sen!
c.s