"bir kabuk içinde
birbirinden ayrılmaz
aşk ve acı yüreğimde
ikiz badem içidir."
diyor m.a
"öyle sevdim ki seni
öylesine sensin ki!
kuşlar gibi cıvıldar
tattırdığın acılar "
diyor
c.s
el yazımın uzadığı defterler, sayfalar, dağılan mürekkebin kokusuzluğu, kalabalığa rağmen zaman zaman gelen, ben burdayım diyen ıssızlık...
akşam üzeri evlerin gölgelerine bakıyorum, kuşlar havalanıyor çatıların arasından, mavi bir bulut şekil değiştiriyor kaçarken akşama ve birden pina bausch söylemeye başlıyor some day he'll come along, the man i love... gözlerimi kapatıyorum, hemen arkasından ella, he'll look at me and smile; i'll understand, and in a little while, diyor, ardından billie holliday... üç farklı kadın üç farklı kalp, söyledikleri aynı... vurgular nasılda değiştiriyor imgelemelerimizi. ağzımda kırmızı şarabın tadı, oysa kahve ve likörün kokusu siniyor üzerimize. şarkılar ve kokular... hemen arkasından tea for two başlıyor anita'yla, gülüyorum... sonra coltrane çalıyor, frank sinatra söylüyor farklı zamanlarda,
it doesn't matter where you are
i can see how fair you are
i close my eyes and there you are
always...
devriliyor gölgeler, uzuyor, kısalıyor, akşam sefaları açıyor, kapanıyor, kokusu değişiyor mevsimlerin, kalbimiz hep aynı yerde çakılı, hep aynı şeyin esiri...