10 Temmuz 2010 Cumartesi

siz saatleri



siz, saatleri yaşadınız. zamantaşlarını. niceldir saatler. adsızsırlar. renklerini, kokularını kişiselliklerden alırlar.

aylar birbirinin içinden yürüyebilir. ağustosta bile marta gönderme vardır. yine de gönderme mevsim mantığıyla sınırlıdır.

günlerse bambaşka. bir günün öbürünün önüne geçmesine izin yok. günün gizi hem kişiselliğimizde, hem de onun kendi kişiselliğinde.

siz, saatleri yaşadınız. henüz sözcük haline dönüşmemiş, ya da bir sözcük karşılığı oluşmamış durumlar yarattınız. tanığınızım.

aylar ayları açıklıyor.

saatler saatleri kum saatiyle açıklayabiliyor.

açıklanmayan tek şey aşk: en büyük sayrılık ve en büyük sağlık.

günü tam gelmemiş olarak bir yanını gizleyen duygu.

denetçi anlamaz, tarihçi atlar, terzi bir araya getiremez, sanatçı elden kaçırır.

kent yıkılıyor. sokaklar uçtan uca kazılmış. sesimiz radyasyon içinde. mühendisler geldiler; kedi resmini bile cetvelle çizerler. gözlem evinde art arda mevsimler sökülür.

mahşerin ortalık yerinde size rastladık. elinizi şuramıza koydunuz.

sürgündük. göçebeliğin elverişli yanlarını da yitirmiş gibiydik. yanınızda göçmen olduk. bir yerleşmişlik duygusu ki, hırkamız yazlık sinemada iliklenir.

güneş her sabah verilmiş bir söz gibi doğuyordu.



gerçek neydi biliyor musunuz: her şey.

yüz yıl sonra bu gün yaşayan hiçbir anne, hiçbir sevgili, hiçbir bebek, hiçbir bıldırcın, hiçbir balina, hiçbir örümcek, hiçbir aslan, hiçbir ceylan, hiçbir yılan var olmayacak. ayrı bir kardeşlik kanıtı değil mi bu? hayat kanıtı. birbirimizin her yönden çağdaşıyız.

siz tebeşirle kara tahtaya ne güzel yazan.

kuzular için özel bir bölüm açmayı da hiç unutmayan.

saatlerle yaşadınız. düşlerinizde doğulu bir ressamın elinden çıkmış ağırlıksız yapraklar.

kızböceği de göründü. gece de uçmaya başlamış.

bakır kaptan günlük kokusu yayılır.

geceyle birlikte.

gece de.

sen serpin, sen nuri, orda burda nasıl dolaştırdınız. benziyordunuz. aynı kişi miydiniz?

iki din var: siyah ve beyaz. gerisi? ..

c.s

güne not





toplanmamış bir oda
ben ve hayat
sen
yağmur sonrası

diyalektik mutsuzluklar



bir uzak sabah denizidir gittiğin kapı

ellerinde rüzgârın taşınmaz çamurları var

köpürmüş soylarımı toplarken çürüyen yanlarımdan

inan batmış şehirler gibi onarılmaz anılar

gözlerinde unuttuğum o eski aciz miras

almaya gelsem soluğumda dalgın yosun kokusu

biliyorum artık hiçbir gemi beni taşımaz

ve yeniden büyür içimde mağrur bir zakkum gibi

terk edilmek korkusu



susarsın bir silahsızlanma akşamı

susarsın dudaklarında ıslıklar kanar

öpülmez dudakların ıslık yarası

mavzerdir dokunmalarım kirvem bilirsin

öpemem, öpersem tekmil bir aşiret tragedyası



hüznünü ver bana yeter, gizli hüznünü

kolları bağlı hüzün olsun dört yanım

ırağına vurma beni kirvem, ağlarım, delirirsin

sonra derler haklıdır sevdası

geç olur ki artık onarmaz rakılar

geç olur bir yaraya rakının dağılması



sen denize sırtını dönen uykusuz dağlı,

gemiler nerde (ki çoğu hüviyetidir melankolinin)

nerde aykırı mavzerler (onlara sığdıramazsın ki öfkelerini)

barut esmeri tenine sevdalarımı sürdüğüm

nasıl taşıdım bunca yıl delirmiş saçlarında

o eski şark yelini

biliyorum dokunsam parmaklarım kırılır

dokunmasam eşkiya uykusuzluğu çetin silahlar gibi.


m.m