17 Eylül 2010 Cuma

23.

...

koltuktaki adam hala rüya görüyormuş gibi yavaş yavaş aynanın içine gömülüp hareketsiz kalmıştı.haline bakılırsa üstüne çöken yorgunluk gitgide ağırlaşıyordu. hani gözleri aynadaki görüntüsüne takılmasa belki yeniden uyuyacaktı.hem de bu kez motosiklete binecekti rüyasında; pat pat sesleriyle aşıp dağları ovaları geçecek ve bir yerlerde, unutulmuş köylere ulaşacaktı. ola ki oralarda bekleyenler vardı onu, yolunu gözleyenler, yüzünü düşleyenler ya da daha önceki gidişlerini anımsayarak birbirlerine fısıltıyla anlatanlar vardı.

"benim gitmem gerek" dedi bir ara.
gene de ben, bunu gerçekten söyleyip söylemediğinden pek emin değildim.işittiğim ses, uzaklara ait cılız bir sessizlikti çünkü; bulanık bir tümce okumuştum yada hayal meyal silik birkaç sözcük görmüştüm. belki de koltuktaki adam benim işittiğim sandığım şeyi yalnızca düşünmüştü de henüz söylemmişti. artık soluğumu tutmuş, aynı sözü yeniden duyabilme beklentisiyle yüzüne bakıyordum.

"benim gitmem gerek" dedi tekrar.
"nereye?" diye sordum hemen.
aynadan uykulu gözlerle yüzüme baktı.
"ne nereye?"
"gitmem gerek dedin ya?"
gülümsedi birden.henüz fark edemediğim bir durumla alay ediyor gibiydi.
"ben" dedi, "öyle birşey demedim"

şaşırmıştım.birkaç dakika önce rüya gördüğünü idda etmem onu öfkelendirmişti herhalde; şimdi aynı yolla benden intikam alıyordu. çünkü işittiğim şeyden emin olmadığımı görünce gözlerinden belli belirsiz bir sevinç ışıltısı geçmişti.

"sen gitmem gerek demedin mi?" dedim tekrar.
"hayır" dedi, "demedim."
"peki, bana son kez ne söyledin?"
"belki de şu an konuştuklarımız bir rüyadır dedim."

susmuş, neyapacağımı bilmeden aynaya bakıyordum. oysa o, sabunu pul pul dökülmeye başlayan yüzüyle hala gülümsüyordu. anlaşılan intikamını aldığından emindi.

...

h.a.t

güne not


ah, okumaya başlamadan önce
çiçeklere su vermek lazımdır.

m.c.a