23 Mart 2011 Çarşamba

emotional landscapes



bir söz söyledim ve sen öldün.

sustum ve sen öldün.

bir şey yaptım ve sen öldün.

hiçbir şey yapmadım sen yine öldün.

seyrettim ve sen öldün.

düşündüm ve sen öldün.

isyan ettim ve sen öldün.



sen ölmeden, sen ölürken ve sen öldükten sonra.

sordum, neden?

bu akılsızlığın hiç bir akıllı yanıtı yok.

çünkü gerçek herkesten önce öldü. bundan ki ölüm nedeninin hiçbir önemi yok.



öldüğün için;

“sen haklıydın ben haksız.”

dedim ve ben öldüm.

şimdi ben de haklıyım. artık eşitiz, artık kardeşiz ve artık özgürüz.



peki mutlu muyuz? mutluysak neden hala ölüyoruz? mutlu değilsek neden hala savaşıyoruz?

ortak akıl asgari deliliğimizin ortak paydasında buluşmak.

gerçeğin/doğrunun olmadığı bir kaosta, deliliğin de aklın da hiçbir anlamı yoktur.


a.

geceye not

y me miro en el espejo despacito




(tıklayınca açılır youtube'nin kapısı)

insanın düşe kalka kendinden kaçtığı anlar var, kendi sesimden kaçıp şarkılara sığınıyorum.
geldim, yazdım, gürültüler de bitmişti, siren sesleri de ve nasılsa uykuya dalmıştı martılar. uzakta çok uzakta bir baykuşun ağlaması belli belirsiz işitiliyordu,kahvenin soğurken çıkardığı ses, bilgisayarın fanı, parmaklarımın altında sıcaklığı, saçlarımı topladığım gri toka... ne çok şey yaşadım ben...

"the words are as leaves, old brown leaves in the spring time
blowing they know not whither, seaking a song."

p.


geceye yağmur inerdi işte böyle sicim gibi, ipince... giderek


...