20 Nisan 2011 Çarşamba

sanki tek iççekişle tüm dünyayı dolduran hüzünlü nefessin

the host of seraphim

(tıklayınca açılır fizy'nin kapısı)
işte hayatımın gizli temeli: aralarında ilişki yok gibi görülen bütün çabalarımın altında aynı isteği buluyorum: varoluşu içimden atmak, anları yağlarından sıyırmak, bükmek , kurutmak, kendimi temizlemek, katılaştırmak, sonunda bir saksafon notasının kesin ve belirli sesini verebilmek. bunu şöylede anlatabiliriz: yanlış dünyaya gelmiş bir zavallı vardı. öteki insanlar gibi, parkların, kahvelerin, ticaret kentlerinin dünyasında varolup gidiyor ve tabloların ardında, kitapların ardında bambaşka dünyalarda yaşadığına kendini inandırmak istiyordu.




the host of seraphim

(tıklayınca açılır fizy'nin kapısı)

bir değişiklik olsa, doğa birdenbire kıvranmaya başlasa, ne olur? dalgakıranları, savunma duvarları, elektrik santralleri, izabe fırınları, şahmerdanları o zaman ne işlerine yarayacak? değişiklik olsun biraz, görelim, daha fazlasını istemiyorum. birden yalnızlığa gömülmüş kimseler, yapayalnız, korkunç yalnızlıkları içinde insanlar sokaklarda koşuşacak.gözleri bir yere dikili, dertlerinden hem kaçıp hem onu içlerinde taşıyarak, ağızları açık, kanatlarını çırpan dil böcekleriyle önümden yorgun argın geçecekler. o zaman katıla katıla güleceğim; gövdem, düğün çiçekleri ve kasımpatıları gibi açılan ne idüğü belirsiz pis kabuklarla kaplı olsa bile güleceğim. sırtımı bir duvara dayayıp önümden geçtikleri sırada, “biliminiz nerede? hümanizmanıza ne oldu? düşünen kamış onurunuzdan ne haber?” diye haykıracağım. korkmayacağım, hiç olmazsa şu anda korktuğumdan fazla korkmayacağım. benim asıl korkum varoluştan.

s.

o gün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım...



west indies, kızıl elma, itaki, maçin!

uzun yola çıkmaya hüküm giydim.

beyazların yöresinde nasibim kalmadı

yerlilerin topraklarına karşı suç işledim

zorbaların arasında tehlikeli bir nifak

uyrukların içinde uygunsuz biriyim

vahşetim

beni baygın meyvaların lezzetinden kopardı

kendime dünyada bir

acı kök tadı seçtim

yakın yerde soluklanacak gölge bana yok

uzun yola çıkmaya hüküm giydim.



uzak nedir?

kendinin bile ücrasında yasayan benim için

gidecek yer ne kadar uzak olabilir?

başım açık, saçlarımı ikiye

ortadan ayırdım

kimin ülkesinden geçsem

şakaklarımda dövmeler beni ele verecek

cesur ve onurlu diyecekler

halbukı suskun ve kederliyim

korsanlardan kaptığım gürlek nara

işime yaramıyor

rençberlerin o rahat

ve oturmus lehçesinden tiksinirim

boynumda

bana yargi yükleyenlerin

utançlarından yapılma mücevherler

sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin

mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok

uzun yola çıkmaya hüküm giydim.



bir hayatı, ısmarlama bir hayatı bırakıyorum

görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta

askerken kantinden satın aldığım cep aynası

bazı geceler çıkarken

uçarı bir gülümseyişle takındığım musta

gibi lükslerim de burda kalacak

siparişi yargıcılar tarafından verilmis

bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya

taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım

burada bitti artık işim, ocağım yok

uzun yola çıkmaya hüküm giydim.

i.ö