25 Şubat 2011 Cuma

is there such a thing as eternity?




(tıklayınca açılır youtube'nin kapısı)

*

uzanıp usulca dokundum güneşli günlerin yüzüne, kimsenin görmek istemediğini, yağmura, geceye ve cuma'ya rağmen gördüğümü bilerek. bazen hayat baktıklarımızın çok ötesinde giderken, çıkmaz sokaklarda değil ara sokaklarda soluklanıyoruz. kaldırım taşları, eskimiş tabelalar,kırık camlara, sırrı tükenmiş aynalara yansıyan suretlerimiz, numarası dört olan evler ve bizden habersiz yanımızdan geçenler.. hey siz, az önce omuzunuzda duran saçınızı uçurdu bu ani rüzgar, neden bu kadar hissizsiniz. yaşamı neresinden tutuyoruz hiç düşündün mü, neresinden tutuluyoruz yaşama ve ne için...

*

duygulu bir anda büyüttüğümm..


-şaşırdığım-

şiirlerden, eskimez güzelliklerden,

suskun tükenmez gülümsemelerden

-kaçırdığım-

katmer-katmer ördüğüm

bir sevi taşıdım sana.



solmaz renkleriyle bir çiçek.

-kurumuş-

saçların rüzgarla dağıldığında

göğsüne gölgesi düşecek

-olmuş-

gözlerin buğulanıp daldığında

seni hep ikiye bölecek.



biri uyurken biri uyanık,

-sana-

benim suskularıma dalacak..

kendini arayacaksın bahçemde

-bana-

birbirine bakan iki heykelce,

ikimiz karşı karşıya olacak.



karşımdakinin karşısında sen,

-iyi+kötü-

ikisi de sen, ikisi de sensin..

bir sevide ikiye bölünensin.

-acı+ölü-

sen hangisini istersen

hep biri senin, öbürü onun olacak.



biraz daha çaba, hiç yakin

beyni gömeceğiz yarın



güzel giysilerim var benim aylar rengidir, kanlar rengidir

çekemeyenlerin gözünde bile, deseler demeseler güzeldir

ben sakladıkça giyinirim, gösterir, süslenir giyinirim

gözlerime gelince, ne zaman gözlerim dense

 aklına

dudaklarım

gelir

gün ortası konuşulanlar üstüne





(tıklayın & dinleyin)


peki, neyi seversin öyleyse sen, olağanüstü yabancı?

-bulutları severim...işte şu...şu geçip giden bulutları...eşsiz bulutları!

c.b


*photo by ebru ceylan

...


evet, bu dünyada bizi nutellayla öldürmeye çalışan birileri var... nutellanın kendisi yeterince arzu edilir değilmiş gibi, şimdi de elimize bunu verdiler. o zaman bu şarkı bizden size gelsin adam levin hepimiz için give a little more' u söylesin...

gerçeklerde düş var, düşler gerçeklerde....



(tıklayınca açılır youtubenin kapısı)
yağmur kesintisiz, ince ince yağıyor, eskiler olsa ahmak ıslatan derlerdi.  galata görünüyor sokağın başından üstelik adamakıllı ıslağım. kırmızı botlarımın üstünde kırmızı damlalara dönüyor yağmur, sular nasıl da kendini saklıyor. soğuk yüzümü yakıyor, hatta burnumu hissetmiyorum, ona dokunan parmak uçlarım için durum daha vahim. biri şu istanbulu sıcak ama yağışlı kıvama getirebilir mi değil tam da böyle, beden hissizleşiyor ama kalbim deliriyor hissetmenin tepesinde en tepesinde dolaşırken. sıkı giyin deyişin çınlıyor kulağımda, lahana gibiyim işte diyorum. duymuş gibi buluyorsun telefonda beni. sesim soğukla titriyor, yüzüme çarpan rüzgarı duyuyorsun. rüzgarda donuyor, sesinin tınısında ısınıyorum. telefonum kapanıyor. sırtımda benden yüzyıl önce yaşamışların soğuğu. neden taşların bile önce yüzleri dökülüyor diye merak etmiyor gece yarıları hiçkimse.  geçiçi bir süreliğine yolda duran bir arabanın motoruna girmeye çalışan kediyle kavga ediyorum, dizlerim yerde ıslanıyor, kedi bana tıslıyor.  galata kulesi, doğan apartmanı, laleli çeşme, tünel derken karışıyorum hayata, kırmızı balık tam karşımda duruyor, okumak koklamak istediğim kitaplar ömrümden uzun, iki kısaltıyorum içlerinden. mutlu, sanki gün ortasında yaz meltemine yakalanmış gibi seviniyorum. asmalının kedisi safinaz bacaklarımda.  elinde sümbüllerle yürüyen kadına gülümsüyorum, sarı saçları yağmura yenik, omuzlarında.nerden geliyorsa ibrahim tenekeci aklımda, düş ve dua... üstelik şarkılar da hiç insaflı değil....

15:48