20 Mart 2011 Pazar

souvenirs d'un autre monde


geceydi, soğuktu, gölgelerdi demeden sokaktayım... üç adım atsam içinde kaybolacağım sis çağırıyor beni, yönüm değişiyor, beklendiğimi bilerek... gözlerim nemleniyor, en yakın ay diyor gazete haberleri... oysa üç adım ötede hayat, kimseyi beklemeyen hızıyla akarken soğuğun sızısı iliklerime işliyor, baharla kandırdıklarımızı soğukta öldürüyoruz. eldivensiz ellerim yok, oysa tutmak isterdim geceyi ellerimin arasında.
bir kadını kadın yapan biraz da elleridir diyor şiir, göğünde sağnağı olmayan bir kadın, bir gergefe parmak düşürebilir mi hiç? kollarımı doluyorum kendime, rüzgar ipek bir parşömen gibi kesiyor yüzümü en incesinden, parmaklarım paltomun uçlarından tutuyor... ben arıyorum, oysa tutmak isterdim geceyi ellerim arasında, en çok da bugün isterdim ve hiç olmadığım kadar kaybolmak bu dünyadan...  kulağımdan düşüyor kulaklığım, müzik hala içimde, sailing on the wind diyor, ayakkabılarımın ucu tuzlu sulara teslim. kef olmak isterdim bu sularda, takılmak bir balıkçının ağına ve fırtınaya yakalanmak, okyanusun dibinde uyanabilmek için yıldızlara ve dönmek bir balinanın sırtında, elimde balıklardan bir fener, incinin berraklığı bulaşmış... bitiyor şarkı, düşlerim bitmeden ve yenilmeden sise zaman. bambaşka bir şarkı fısıldıyor sözlerimi, hani içimi bunca insan ve şarkı okumayı nasıl becerdi...
 i'm on the outside looking inside... diye fısıldıyorum , is there anybody out there?  gece sağır, gece kör, gece öylece gece, kışın bizden hala alacağı var... burnun tam ucunda kurtarmaya çalışıyor biri, kıyıya bağlanmış ceviz kabuğundan teknesini, itfayenin kırmızı ışıkları gri siste renk değiştiriyor. cumartesinin çığlıkları, kornaları karışıyor hayata...  yağmur tekrar başlıyor, aynı kitabın devamı düşüyor aklıma, bankın oturduğum yerinde sırtım üşüyor...

karanlıkta yolunu şaşırmış yağmurlar gibi birbirine sarılan

sırasını şaşırmış ölüler
bilmediğimiz masalların
ormanlarında karşımıza çıkar yol sorarlardı
aynı ağaca dolanmış kolları
çözen zaman
ve gereğinden fazla şeylerin yandığı
ilk yangınlar
ilk hatıra defterleri
ilk boğazlı kazaklar
ilk asklar
yağmurların ölülere
ölülerin yangınlara
benzediği bir mevsim
geldiğinde unutula yazdı
şimdi bir şiirde dile gelme tutkusundan
başka hiçbirşey
kımıldatmaz onları
lav altında söndükleri yerden
kimi zaman işte böyle bir şiirin içinden geçerler
kimi zaman bir başkasının gözlerinden

yes, i  fear tomorrow i'll be crying diye bitiyor şarkı, itfaiye sirenlerinde duyamadığım ama bildiğim  her sözcük içimden akıyor.  içimin sızısını alıyorum yüzümden, oysa  istesende durduramazsın göğüs kafesimdeki fırtınayı,  saçlarımı düzeltiyorum paltomun yakasını, ellerimi saklıyorum ceplerime,  kızarmış yanaklarımı alıp itiyorum ağır kapıyı,sıcak hava yüzüme vuruyor kısılmış gözlerimle gülerken, saçlarım ıslak... duyuyorum seslerini, elime tutuşturulan kadehte parlıyor şarap, kapatmayı unuttuğum bir şarkı seslerin ıssızlığında çalıyor, kimseyi umursamadan. a book of bluesy saturdays, i have to chose...
kadehi elimde çevirirken yükselen sesi duyuyorum twelve moon diyorum, nasılda değişiyor ruhumuz şarkılarla, gizlenmiş bir hüzünden akan nehirler gibi kaçıyorum.
çok değil üç beş saat sonra yanlızca camlarda ağıracak gün, sürecek içimizin gecesi, yüreğimizi bulutlandıran şiirlerde bir kaybolacağız, bir var. rüzgar ve yağmur yine dövecek camları,değişecek şarkılar. hayat diyecekler adına biryerlerde, biz gülerken..