bir tüy,
bir telek
bir dal-
gın ku-
şun ar-
dında
bırakı-
verdiği
havadan o-
luşmuş gi-
bi yumu-
şak,düşen,
yere doğru;
bir tüy,
bir te-
lek,
bir yap-
rak
bir güz
dalın-
dan
kopmuş
kopu-
vermiş
sarartılı
bir yap-
rak, ye-
re de-
ğince
kimse-
nin duy-
madığı,
yeri, taşı,
toprağı ba-
ğırtmamış,
incitmemiş
bir tüy, bir telek,
bir güz yaprağı
gibi düşmüş yerleşmişti içi-
me
içerime,
gönlüme,
etime
k o r k u
bir çığ gibi geldin üstüme
karınca-
lar gi-
biydim,
düş ka-
rıncaları,
ozan ka-
rıncaları
gibi
çıdamlı ka-
rıncalar
gibiydim,
çıdamlı,
dümdüz
uzanan
uçsuz
bucak-
sız
engebesiz bir düzlükte
üstüme bir çığ gibi gel-
din kendine kattın beni
gözü, a-
yağı, bir
yerlere
takılma-
dan
hiçbir şeye
yönelme-
den
dümdüz
uzanan
bir top-
rakta
çıdamla
y ü r ü y e n
karınca-
lar gi-
biydim.
d u y d u m s e n i,
ö l d ü m s e n i!
seni seni seni
:seni : seni:
gördüm - : - duydum - : - - :
yaşadım - - öldüm - :
yürü-
mekten
başka
bir şey
bilme-
yen
nereye,
niye, ne-
ye gitti-
ğini bil-
meyen
bir yere
gittiğini ol-
sun bilme-
yen
ozan karıncaları
g i b i y d i m
çıdamla
yürüyen
bu düzlük-
te, engebe-
sizlikte.
senin yanımdasızlığın bir
silik suskuydu, günsüz ka-
ranlığımı keser açardı ka
pısını, sesin, yüzün, yürümen
nereye
gittiğini
gene bil-
meden
bir yere
gittiğini ol-
sun gene
bilmeden
çıdamı
da, yü-
rümeği
de unut-
muş
b i r b ö c e ğ i m ş i m d i
çılgınca dönenen
durduğu
yerde.
görün-
mez en-
gebeler
örüldü
çepeçev-
re
çevrem-
de
k o r k u d a n
bir çığ gibi geldin üstüme
kendine kattın beni, yuvar-
landık bir süre
zeytin
gövdele-
ri gibi-
yim
şimdi
topra-
ğım is-
ter al, is-
ter boz,
ister ka-
ra,
burul-
muş er-
keklik-
ler gibi-
yim
a c ı i ç i n d e
k ı v r a n a n
düzlükle-
rinde gök-
yüzüne
uzanıp gün
ışığını tit-
reştiren,
dünyayı
düzgün
aralıklara
bölen
kavak duvarların-
d a n s o n r a
sonra
suyu ara-
yıp bu-
lan kökle-
riyle, dur-
madan bu-
danan kol-
larıyla
su fışkı-
rır gibi
yeniden
toprağa
dökülen
dallarıyla
yeşil yağ-
murunu
yağdıran
söğütlerden sonra,
sonra
sonra
yarık
yarılı
yarılmış
tahtasıyla
kıvra-
nan
buruk
burgun
bir zey-
tin göv-
desi gi-
biyim
kuytularda,
eğimlerde,
suskun,
sessizlikler
içinde, gü-
müş yeşil
bir buğu
altında,
buruk
b i r g ö v d e y i m ş i m d i
yemişi
karar-
mayan.
sonra sonra sonra
yıktık kendimizi de
kuru-
yum
göğe baktı-
ğım yerde,
buru-
ğum
yere baktı-
ğım yerde
korkuy-
la besle-
nerek
korku-
dan!
ben çığ oldum şimdi, sen,
kar'ımdaki taş, karnım-
etimdeki
daki, dokumdaki
kama
oysa korku kendi memesini
e m e r e k b ü y ü r;
nasıl
burmalı
bu me-
meyi?
nasıl
kurtul-
malı
nasıl na-
sıl nasıl
korku-
nun sü-
dü ol-
mak-
tan?
seni seni seni
:seni: seni:
yaşadım - : - duydum - : - - :
öldüm - - - - - - - - - - - - -.
seni yaşa-
dım, seni
öldüm;
uçuru-
mun di-
bine
v a r a m a d ı m d a h a
parçalanıp, parça-
layıp kurtulacağım
yere.
bir tüy,
bir telek
gibi, bir
güz
yaprağı
gibi
k o p m a l ı
kuştan, ağaçtan,
yeğnilikle, incele-
rek,
bağırmadan korkudan.
anılarım senin geleceğin olu-
yor, gerçeklik duyusunu yiti-
rip, uzak tan uzağa, hep senin siv-
rildiğin bir pus içinde yaşamağa
başladım şu anda.
sen ağaçtan sen ağaca koşuyo-
rum, aradaki pusarık bataklık-
ta ayrışıp yıvışan günlerin hiç-
liğinde.
b.k