şişhanenin taksim merdivenleri tırmanırken duydum müziği ( paul chambers - yesterdays), gülümsedim. kulağımdaki müziği kapatıp, ayaklarımın götürdüğü müziğe sürüklendim. kahve kokusu beraberinde geldi, fındık, tarçın... insan kendini bir büyüye kaptırmış giderken hayal ediyor. hava kararmak üzere, rüzgar uçururken atkıları, telaşlı bir kalabalık yürüyor tünelden istiklale, üşümüş. tramvay sislerin arasında bir geçmiş, şemsiyeleriyle madamlar inecek sanıyorsunuz.
sevdiğim şeylerin bir kısmı şu küçücük meydanda toplanıyor. hayatı ta içimizde duyumsadığımız yerler var, kokular var tanıdığımız, inceliğin ruhumuzu bir kelebek gibi tuttuğu. lale plağa sürükleniyor ayaklarım. işte buranın bir kokusu var ki, kendinizi evinizde hissettiren, kapıda sarman dolanırken ayaklarıma gülümsüyorum.keyifle dahası güvenle okşatıyor başını.bir adım sonra başka bir parça (you'd be so nice to come home ) geliyor, hah şimdi tam oldu, yatıya kalırız ısrar olursa diyorum, kahkahalar atıyor önümdeki grup. mutlu yüzler dükkanı burası, insanın kendine hep katarak ayrıldığı, ruhunu müzikle doyurduğu, bir an dünyanın tamamını böyle sandığı bir yer. oysa belleğimde, gökyüzü yerinde duruyor mu diye pencereyi açıp kendi içini yoklayan bir insan görüntüsü vardı, az önce tam da bu vardı, şimdiyse bütün dünya gülümsüyor içime.
incelikler yüzünden diyorum, unutulmuş incelikler yüzünden, lale kokuları doluyor burnuma, alabildiğine kırmızı.
p.s; parça adlarının üstüne tıklarsanız, siz de müziği duyarsınız.
sıcağı sıcağına kafelerde post yazan y.