aşkla damıtılan renklerin arasından çılgın bir hayat geçiyordu. mor imgeler yağıyordu yaprakların arasından. renklerin hayatı ruhumuza sığamayacak kadar resim olmayı bekliyor ve benim şu iflah olmaz serseri rüyalarım uykusuz bir sahil yürüyüşü kokuyordu. belki de biz ıtri ile bach arasında sıkışıp kalmış yalnızlık şarkılarıydık. belki de açılmayan bir kapının önünde yıllardır o bilgeyi bekleyen, sır kokan masum çocuklardık. sen benden, ben senden vazgeçemiyorduk ve her birimizden aşk kıyameti kopuyordu. üşüyordu kıymetli yanlarımız. tutkuyla geceye hazırlanıyordu kadın. boynundaki küçük melek dövmesi üşüyordu. düşlerden birlikte uyanmak mümkün müydü? uzak ve yetim olanın gurbetine düşmüş üzgün birer şiir gibiydiler ikisi de. “sizin şarkılarınızdaki o ince derinlik bende yükseklik korkusu yaratıyor“ dedi adam. gecenin ıslığı hiç susmuyordu. vazodaki beyaz gül hıçkırarak ağlıyordu. “biz birbirimizin içinde ‘ullyss’in bakışı” gibi kaybolduk dedi adam.
mektuplar kıymetlidir, yanlış okursanız kıyamet kopar, pula dönersiniz.
e.t
(tıklayın & dinleyin)