16 Eylül 2009 Çarşamba

canım sıkıntı sınırı



aydınlıkta köhneliği belirginleşen ve kentte ve konutta hiçbir şey neyse ben oyum. öylesine bağsız ve yeğniyim ki bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum. sanki varoluş beni cezalandırmak ister gibi; yoğunluğundan bana düşen payını benden geri alarak bu yoğunluğa, olur olmadık herkese ve her şeye fazlasıyla katlayarak sunuyor.ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım yok. hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim, ben. yere göğe zamana denize kayalara ve kuşlara da dokunan aynı tanrı değil mi? bu kutla tanrının yönetkenliğinde, olmayan ellerimle bir yok-tanrı'yı tutuyor ve ölçüyorum yokluğun ağırlığını.kefe'lerinden birine onun oylumu pekâlâ sığıyor, diğerine duygular, duyumlar ve düşünceler yığılıyor, işte yetkin eşitlik... her gün her gece bu eşitliğin bilgisiyle geçiyor. bir eskiciden satın alınmış bu teraziyi birgün başka bir eskiciye vereceğim, o gün, tozanlarım her bir yana dağılıp toprağın suyun ölümsüzlüğüne eklemlenecekler ve ben özgürleşeceğim.
n.m

homo homini lupus

kadir gecesi,kandil
hani hepimizi buluşturan ,inananı inamayanı murada çağıran kandil...
komşusu açken ,tok yatamayanlar eskide kaldı,kendi evladını bırakıyor el kapısına insanlar da dönüp bakmıyor.yolda düşmeye görün ,kimse elinizi tutmuyor.korkar olduk insan oluşumuzdan,geceleri kapımıza taktığımız kilitlere güvenemez olduk.yolda birbirimize selam vermeden yürür olduk.kötüydü,dayanılmazdı,zamanla alıştık unuttuk.en kötü günler anma günlerinde hatırlanan günlere dönüştü,o günler dövündük,ertesi gün güldük ,hayat dedik.ateş hep düştüğü yeri yaktı,bizim için ana haber olarak kaldı.
en son,az ötede birilerinin anası,babası,kardeşi,evladı çamur ve su deryasına kapılmış,ölmüş bedenlerinin üstünde çarşafla ambulans beklerken ,üç parça mal için kavga ettik ve insanlığımızdan vazgeçtik.

rabbim,
sana sığındık,bağışla hepimizi...