13 Kasım 2009 Cuma

yeniden tepe

...

üç kapı bitti... gidecek bir kapısı daha olmadığını biliyor. sonunda, bana, ölüme teslim olmuştu. ve şu anda, koca dünyada tek yardım umamayacağı kişi bendim; yani en yakınındaki kişi... bana olan teslimiyetinde, çok temel bir gerçeğin farkına varmanın ve ona yenilmenin bilinci görünüyor. birdenbire, bu durum bana gülüç geldi. elimde olmaksızın gülümsedim. yırtılır gibi gülümsedim. sanki kendimden gizlediğim bişey, yüzümü bir gülümsemeyle yırtarak açığa çıkarmıştı. nedense, onu öldüremeyeceğimi biliyordum. aslında bunu ne zamandır bildiğimi fark ettim . o , bunu bilmiyordu, çünkü şu ana kadar bende bilmiyordum. bunu kendime söyleyebilmem için, onun gibi, benim de kıstırılmam gerekiyormuş meğer. o, öyle elleri göğsünde, yüreği açıkta , karşımda çaresiz, mağrur ve mağlup dururken, bütün bu yaşadığımızın ince tuzaklar üstüne kurulmuş, karanlık bir oyun olduğunu düşünüyordum.oyun bitmişti ama, dumrul, rüyası uzun süren bir çocuğun saflığıyla, bunu henüz fark edememiş, kendini fazlasıyla kaptırdığı oyunu, aynı ısrar ve ciddiyetle sürdürüyor. bu bir oyunsa yalnızca o değil, bende bu sinsi oyunun içinde değişmiş, sanki bilmediğim güçler tarafından ele geçirilmiştim. yalnızca ona değil bana da gizli bir oyun oynanmıştı ve oyunun sonu ikimizin yazgısını aynı çaresizlikte birleştirerek , bizi bir tepenin başında baş başa ve yapayalnız bırakmıştı.


ikimizde ölümün gerçeği karşısında kalakalmıştık. aynı silahsızlıkta kalakalmıştık.
o öleceğini, ben öldüreceğimi zannediyorduk.
o şimdi hala öleceğini düşünürken, bense artık onu öldüremeyeceğimi biliyordum.aramızdaki zaman farkı, herzaman olduğu gibi bir varoluş sırrı sanki, titreşip duruyor aramızda.
bilmediğimiz bir terazinin dengesinde yeniden var oluyor ya da yok oluyorduk...




m.m