29 Aralık 2011 Perşembe



geldin masaya oturdun ve böldün hayatımı bir milat gibi…

c.s

28 Aralık 2011 Çarşamba

.


kimse bilmez benden başka, niye...

elinin perdeleri iniktir bu akşam,iki martı kuşunun yerleştirdiği....



akşamdır, iniktir elinin perdeleri
çocukların koştuğu bir avludur kalbin
dilsiz, ama ağlamasını bilen çocukların
gökten geçen leyleklere bakması kadar
sessizdir kalbin.
ü.t

20 Aralık 2011 Salı

.


yağmurlu dağların arasından gurbetin seçtin...

son sözlerin toprağıdır deniz



gökyüzü en fazla nefesini taşıdı
öyle maviydi ki,
öyle mavi
öyle mavi,

kıyıda olmayı bekleyen lekeler
varlık savaşında ilerlerken
biz olduk
omurgamız taşın hakikatine
erişti
ve başladı dalganın sessizliği
çıt yok
çıt yok
ve derinlerde taşıdığımız
yol var
ses yok
ve çok derine taşıdığımız
insanlık var

b.m

4 Aralık 2011 Pazar

geceye not




yapraklar düşmede bilinmez nerden,

gökkubbede uzak bahçeler bozulmuş sanki

yapraklar düşmede gönülsüz

ve geceler ağır dünyamız kopmuş gibi yıldızlardan

kaymada yalnızlığa

hepimiz düşmedeyiz, şu gördüğün el düşüyor

nereye baksan hep o düşüş

ama biri var ki bu düşenleri tutuyor yumuşak ve sonsuz.
 
r.

yürürdüm göğsünde öğle saatleri gibi...



orman sen elimi tutunca başlardı

yarılırdı bir incir gibi ortasından.

koşardık yukarı iki büklüm, soluk soluğa

alabalıklarla düşe kalka, çam pürleri

keserdi hızımızı. elimi bırakma, elimi

bırakma....

sonra kayardık ta aşağılara.

ve alçalırdı sessizlik bir ağaç gibi

kök salardı sende ve bende, arayarak

toprağın sıraya dizilmiş suyunu.

ayçiçeğinden göğüslerin döner ışığa

yürürdüm göğsünde öğle saatleri gibi

yürürdüm bir anıt kemeri gibi iki yanında.

sonra gene başlardık koşmaya.

yukarı, daha yukarı, çukur sularına

göklerin. öperdim seni, titrerdin, parçalanmış

anları birleştiren sevi düş görmez: ey orman

ey avlanmış atın falı, ey yeniden başlamanın

aç güvercini! falımız yok bizim.

yaktık onu göçmen kuşların gözlerindeki

benek, gagalarındaki tekçil dane gibi

daha gün doğarken. falımız yok bizim.

m.c.a



yollar uzak ay bedir*



durmadan taşırdım yanımda üç şeyi

iri çakıl tanelerini, çatlamış bir narı

bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi

ipekten

çalınmış

umutlarla taşırdım

ah sevgilim derdim, ölüm

ne kadar çoktu yaşadığımızda.



bize hep beyaz mendil

sallayan

ölüm ki,

iki kapısında

haki bir yalnızlık

dikilirdi



ve hatırlatırdı

bize, güz kuşlarının

uçup gittiği denizleri.



bense, yulaf kokan

dağlı ellerinde

dolaşmak gibi kolaydır

sanırdım yaşamak ve sana kansız

bir gökyüzü

getirirdim

getirebilsem ah,

- avlusunda çocukların

korkmadan oynadığı -

lalelerle

donanmış simli bir gökyüzü.



bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi

çatlamış bir narı, unutmadım

b.a
 
*kırık bir kurşun kalemin şiiri