ruth, ruth,
on yedi gündür yoksun. mektubun yok, sesin yok.
seni sormak... kime? kime sorulursun ruth?
biliyorsun kadınlarla erkekler arasında yaşanan
mutsuzluğa da yabancıyım, mutluluğa da... çünkü
bu paylaşmayı önceden de yaşadım ve çıkarken,
insanları mutsuz kılan şeyin, ' paylaşmamak '
değil hayır, bu kadar çok şeyi ' paylaşmak'
olduğunu iyice öğrendim. ve bende yaşayan
ütopyalara bir yenisini daha ekledim:
- bir kızım olsa!
oldun işte, sevgilim, kızım.
yazdıklarımı buraya kadar okuma sabrını bir incelik
olarak gösterdiğini biliyorum, belki de şöyle geçiyor
içinden: " taşkın bir yalnızlık gördüm bu duygularda..."
bilmiyorum. bildiğimse, kimsenin kimseyi anlamamak
için anlaşmış olduğu bir dünyada yaşadığımız...
hayatın ne olup olmadığı beni artık fazlaca
ilgilendirmiyor, hayat ne olursa olsun ben kaybolmayı
istiyorum. hayatı çok sevmesem de hadi bir daha
söyleyeyim: hayatımızı çok seviyorum!
utanmayı da çok seviyorum.
hangimiz sonuna kadar 'içten' olabildik ki?
sana bu sınırı birlikte zorladığımız için tapıyorum.
küçüğüm, güvercinim, ruth,
lütfen dön artık! sen yoksun ve sesim
durmadan eskiyor. ağzımda yarım bir şarkıyla
bu kabarede ölmeme izin verme!
beni çok sev! beni çok sev!
h.e