1 Nisan 2010 Perşembe

başlamalar

I.
seni seviyorum
ben de seni

tutuyorum
ben de seni

öpüyorum
ben de seni
II.
doğuyorum
ben de sana

yaşıyorum
ben
de sana

geliyorum
ben de sana

bitiyorum
ben de
sana

ölüyorum
ben de sana
III.
ben seninim
ben de
senin

sen benimsin
ben de senin
IV.
gelip kaldım
ben
de senden

görüp kaldım
ben de senden

gidip kaldım
ben
de senden

umup kaldım
ben de senden
V.
sen de ben de
ben de sen de

sende bende
bende sende

sen de
bende
ben de sende

sende ben de
bende sen de
VI.
geliyorum
bende seninle

gidiyorum
ben de seninle

kalıyorum
ben de seninle

ölüyorum
ben de seninle
VII.
yalnızım
ben de sensiz

çirkinim
ben de sensiz

küçüğüm
ben de sensiz

ölüyüm
ben de sensiz

ö.a

70.

" bunu akıllarımızla kurduk, bedenlerimizle gerçekleştirdik" dedim sana - gözlerin öyle güzel bakıyordu ki gözlerime...



söndür gözlerimi: seni görürüm

kapat kulaklarımı; seni işitirim

ayaksız da olsam sana yürürrüm

ağızsız da seslenip seni çağırırım.


kır kollarımı: sarılırım sana

yüreğimle, bir elle turtar gibi

kopar yüreğimi: beynim çarpar

ve tutuştursan da beynimi

taşırım seni kanımın akıntısında


r.m. rilke

lou andreas, salome, lebensrückblick


o.a

69.



"ben senin içindeyim - sen de benim içimde misin?" diye sordum; sen de, duraksamadan "evet" dedin.
-- hani, kavga edip, ayrılıp, sonra barışıp, yeniden buluştuğumuzda , sen de, " senibir daha görmemeye niyetliydin; ama, bir baktım - her tarafımı doldurmuşsun " demiştin ya: işte , öyle, içiçeydik, artık...

'mantık' ve 'uzam' açısından çelişik birşey bu; ama, ilişki 'mantığı've 'uzamı' açısından, geçerli:-

ilişkideki( türkçe, 'ilişki içinde bulunmak' deyimini de kurar) iki kişi -sen ile ben_ birbir(ler)inin içinde'dir(ler): hem ayrı ayrı, hem karşılıklı - ben, senin; sen benim...

ve ikimiz de, birlikte, onun içinde - sen ile ben: biz...

o.a

uzun


uzun yazlardan söz eden kadınlardan korkacaksın
hani bir de ağustos, köpek gibi sarhoşsa ayak bileklerinde;
hani bir de masada rakı, aşkta endişe tükenmişse
uzun yazlardan söz eden kadınlardan çok korkacaksın
bir ağaç, gece vakti tırmanmaya kalkmışsa ölü ren geyiklerine!

uzun yolculuklardan söz eden erkeklerden korkacaksın
hani bir de taşlı tozlu yollar, deli gibi koşuyorsa gözbebeklerinde;
hani bir de devrimde inanç, vücutta takat tükenmişse
uzun yolculuklardan söz eden erkeklerden çok korkacaksın
bir çocuk, gece vakti sapanla vurmaya kalkmışsa sınırdaki askeri!

uzun şiirlerden söz eden şairlerden korkacaksın
hani bir de intihar fiyakalı bir sustalı gibi duruyorsa arka ceplerinde!
hani bir de kağıtta mürekkep, kainatta şiddet tükenmişse
uzun şiirlerden sözeden şairlerden çok korkacaksın
bir mecnun kul, gece vakti tanrıyla peygamberin arasına girmişse!

uzun sözcüğünden korkacaksın
hani bir de kısaysa yazılırken bile!

k.i

"der himmel über berlin"



çocukluk şarkısı

çocuk daha henüz çocukken kollarını sallayarak yürürdü.
derenin ırmak olmasını isterdi, ırmağın sel,
bir su birikintisinin de deniz olmasını.

çocuk henüz çocukken çocuk olduğunu bilmezdi.
herşey yaşam doluydu ve tüm yaşam birdi.
çocuk henüz çocukken hiçbirşey hakkında fikri yoktu.
alışkanlıkları yoktu
bağdaş kurup otururdu, sonra koşmaya başlardı.
saçının bir tutamı hiç yatmazdı
ve fotoğraf çektirirken poz vermezdi...

çocuk henüz çocukken şu sorulara sıra gelmişti.
neden ben benim de sen değilim,
neden buradayım da orda değilim.
zaman ne zaman başladı ve uzay nerede bitiyor.
güneşin altındaki yaşam sadece bir rüya mı?
gördüklerim, duyduklarım, kokladıklarım sadece dünyadan önceki dünyanın bir görüntüsü mü?

gerçekten kötülük var mı?
gerçekten kötü insanlar var mı?
nasıl olur da ben olan ben olmadan önce var değildim ve nasıl olur da ben olan ben, bir zaman sonra ben olmayacağım...

çocuk daha henüz çocukken ıspanağı, bezelyeyi, sütlacı ve karnabaharı ağzında geveleyip dururdu,
ama şimdi hepsini yiyor, üstelik mecburiyetten değil.

çocuk henüz çocukken bir keresinde yabancı bir yatakta uyandı.
şimdi tekrar tekrar uyanıyor.
bütün insanlar güzel görünürdü, şimdi ise sadece bazıları.
cenneti gözünün önüne getirebiliyordu, şimdi ise tahmin ediyor.
hiçliği düşünmezdi, bugün ondan ürküyor.

çocuk henüz çocukken hevesle oyun oynardı,
şimdi ise ancak yaptığı işle heyecanlanıyor.
çocuk daha henüz çocukken elma ve ekmek yemek yeterliydi.
bu bugün de böyle.
dutlar ellerini doldururdu, bugün ki gibi
taze cevizler buruşuk bir tat bırakırdı ağzında, hala bırakıyor.

çocuk henüz çocukken bir dağın doruğuna vardığında biraz daha yükseğini arzululardı hep,
büyük bir şehir gördüğünde daha büyüğünü isterdi, bugün de böyle bu.
coşkuyla ağaçların dallarına tırmanırdı tepedeki kirazları toplamak için,

bugün de böyle bu.
kızarırdı yüzü yabancıların gözü üstündeyken,

bugün de bu değişmedi.
sabırsızca ilk düşen karı beklerdi,
bugün de yaptığı gibi.

çocuk daha henüz çocukken
zıpkın gibi bir çomak fırlattı ağaca
bugün hala titrer çomak o ağaçta.


p.h