29 Haziran 2011 Çarşamba

bir kıyı kahvesinde





gün ağmıştı. adaçaylarımızı söylemiş miydik?

üç kişi bir köşede oturmuş ağ yamıyordu.

kimimiz aznif oynuyor, cıgara üstüne cıgara

yakıyordu kimimiz. sanki dünya durmuştu

öyle dalmış gitmiştik. kendi kendimizdik.

bir sürü kırlangıç dışarda camlara vuruyordu.

birden bir ses, yüzüne karışmış bıyıkları,

-deniz çekildi, dedi. hepimize tutup

denizde gezdirdiği gözlerini. büyük

bir boşluk bırakıp sonra da arkasında

kalktı.

biz işte o zaman gördük onu

ve çekilen denizi.

o zaman çıktık kendimizden.

dışarda bir dilim ekmek gibiydi gök.

i.b

25 Haziran 2011 Cumartesi

mıknatıssız bir pusulaya




...kimbilir sevgili dostum,  sen de o kuzey ülkesinin sokaklarında bulursun kendinin kayıp bir parçasını, içimizden  ölürcesine dilediğimiz, elimizde çiçek açmış sardunya olur. hayat birazda bu değil mi, unutmak ve hatırlamak. annelerimizin bizi hayata salarken olduğumuz şekli bulma çabamız. sanki üstümüzden hiç rüzgar geçmemiş, sanki hiç fırtına yememiş, hiç dalgalarla eksilmemişiz gibi değil, böylesinin imkansızlığını bilip, eksilip de tamamlanmayı başarmışız gibi.

yirmibeş haziran,
balkonda bir mum,
bekliyor rüzgarın kendisini söndürmesini... 

24 Haziran 2011 Cuma

mektuplar kıymetlidir, yanlış okursanız kıyamet kopar, pula dönersiniz.


aşkla damıtılan renklerin arasından çılgın bir hayat geçiyordu. mor imgeler yağıyordu yaprakların arasından. renklerin hayatı ruhumuza sığamayacak kadar resim olmayı bekliyor ve benim şu iflah olmaz serseri rüyalarım uykusuz bir sahil yürüyüşü kokuyordu. belki de biz ıtri ile bach arasında sıkışıp kalmış yalnızlık şarkılarıydık. belki de açılmayan bir kapının önünde yıllardır o bilgeyi bekleyen, sır kokan masum çocuklardık. sen benden, ben senden vazgeçemiyorduk ve her birimizden aşk kıyameti kopuyordu. üşüyordu kıymetli yanlarımız. tutkuyla geceye hazırlanıyordu kadın. boynundaki küçük melek dövmesi üşüyordu. düşlerden birlikte uyanmak mümkün müydü? uzak ve yetim olanın gurbetine düşmüş üzgün birer şiir gibiydiler ikisi de. “sizin şarkılarınızdaki o ince derinlik bende yükseklik korkusu yaratıyor“ dedi adam. gecenin ıslığı hiç susmuyordu. vazodaki beyaz gül hıçkırarak ağlıyordu. “biz birbirimizin içinde ‘ullyss’in bakışı” gibi kaybolduk dedi adam.




mektuplar kıymetlidir, yanlış okursanız kıyamet kopar, pula dönersiniz.


e.t


(tıklayın & dinleyin)

22 Haziran 2011 Çarşamba

ince mavi hat, kuğunun kapalı kanatlarında...


sarabande

(tıklayınca açılır fizy'nin kapısı)

"hepsi budur; kenardaki otlar...

yüzüm hep suya bakar benim, suya dalar çıkar.
bu göl; içinden bir ömrü geçirdiğim dünya

bu durduğum, peşimsıra büyüsün diye rüya

bu yavrular kanat açtığımız,

birbirimizin göğsüne durduğumuz filan...

bu gördüğün göl kadar. bir de işte kenardaki otlar...



kuğuysan, yeminliysen bir ömür bir aşka.

diyeceğim; gitsen başka düğüm kalsan başka.



ama vardı gidenler, onlarda gördüm;

( her gidende seyreklikti, bir şey, uçtun da orda ne gördün ! )

gitmemeyi seçtim ben, kaldım üst üste, kördüğüm.



öğrendiğim; bir kuğu yeminliyse aşka ömrü gibi

göldür bütün dünya, bitmez boynun eğriliği."


b.k



fotoğraf, canım nil tarafından çekildi, çok sevdiğimiz kuğulu park da... kuğuları sevdiğimden midir, şiirden mi, yoksa nil beni böylesi bildiğinden midir bilemem, her baktığımda sızlıyor içim.

16 Haziran 2011 Perşembe

uçurumu anladım/ inadım bitti artık/ uçurumu anlayan haklıdır/ uçurumu anlayan susar




önü denizle başlayan rüzgarlı bir kasabadaydık.

sanki yıllardır oradaydık. her şey düzelecekti.

orada doğmaya çabalayarak öldük.



meleğim nehir kanatlarını uzaklıklarda yıka şimdi.



soğuktu, ısınamıyorduk. bu kadar yakınken. aramızda

yalnızca o hava boşluklarının dolaştığı odalardaydık.

biriken bütün rüzgarlar işte orada, o deniz kasabasında

o çok köpekli, çok rüzgarlı yerde patladı. ikimizi aynı

gökyüzüne baktıran, neydi o, ışık söndü. sustum.

sustum. sustum. sustum.

bütün aşkların sonunda yaptığım gibi,

konuşmak hiçbir şeyi, hiçbir şeye ulaştırmıyordu.

biliyordum.



rüzgarlar.. pansiyon.. teras

blue cult.

akşam yürüyüşleri. akşamın batısına

meleğimin kanatlarını da oraya götürerek.

metropollerin asi özlemi sonra

ah benim kaçak sevgilim: istanbul

fincanlarda yol görünmedi bana yaz boyunca.



terin ter, gövdenin diğer gövdeyle buluştuğu yer.

kaç sevişme hatırlıyorsun o günlerden. güç. zor.

yitik hafızam: öksüz çocuğum benim

kendini unutma olur mu?



sustum. sustum. sustum. başkalarının ilgili yollarına

adım atan ayaklarına susarak baktım. yanımdayken kalktın.

gövdeni gövdemin karşısına, sana ilgili gövdelerin

yanına bıraktın. sustum. seni yabancı olduğun gövdelerin arasından çekip çıkaramıyordum.

bunu yapmayacak kadar büyümüştüm. kendini yormanı

sessizce izleyecek kadar büyümüştüm.



meğer dalından düşecek kadar büyümüşüm.



yaprağın ağaçsız kalışını

ağacın çıplaklığını

rüzgarın şiddetini ve rüzgarın

onların her ikisine de ne yaptığını gördüm.



meğer dalından düşecek kadar büyümüşüm.

b.k