30 Nisan 2011 Cumartesi

ne kalıyor geriye, yüzyıllardan?*




(tıklayınca açılır fizy'nin kapısı)

* behçet necatigil, panik



tavan arasına kaçan çocuk

erik ağacından görünen göğü düşünür

akşamın acısı içine çökünce

uyur



benim küçük bir kedim vardı

ahmak bir ayak ezdi

benim en güzel çocukluğumu

ahmak bir ayak ezdi



ağaçların arasında unutulan çocuk

yapraklarda güneşi görür

ve hareli denizlerde gezdiği günü düşünür



küçük kedim bana sürün

kediler ağlamaz

çöp tenekelerinde ölür

sıska kediler

damlardan çok mezberelerde görünür



küçük kedim

molozlu sokakların ağır uykusundan gerin

bilirim ki sen

bu çöplükten değilsin

benim gibi garipsin

ikimizin de unuttuğumuz

kuşları bol

ağaçları bol bahçelerdensin

koca duvarlı sokaklarda sıkılmışsın

ve canından bıkmışsın

a.h.ç


dönme dolap


nerden niçin mi geldim

bilmeden bir şey diyemem, ya siz?

hem hiç önemli değil

geldim, yer açtılar, oturdum

girip çıkanlar vardı

zaten ben geldiğimde.


başka şeyler de vardı, ekmek gibi, su gibi

gülüşler öpüşler ne bileyim hepsi.

doğrusu anlamadım bir düğün-dernek mi

sonra da kimileri düşünceli, durgundu

gidenler neye gitti doğrusu anlamadım

zaten ben geldiğimde.


bir luna-park mı bir konser bir gösteri

bilmem pek anlamadım önüm kalabalıktı

sıkıştığım yerde vakit çabuk geçti
bak dediler baktım pek bir şey göremedim

hem her yer karanlıktı

zaten ben geldiğimde.


benim tek düşüncem büzüldüğüm köşede

nasıl kalkıp gideceğim kalk git dediklerinde

çünkü çıkmak sıkışık sıralardan mesele

kalkacaklar yol vermeye bakacaklar ardımdan

az mı söylendilerdi şuracığa ilişirken

zaten ben geldiğimde.


b.n

durursa anlaşılır saaatin kaç olduğu



I.
durursa anlaşılır saatin kaç olduğu  

ürkek yürek bütün geçmişi kabulleniyor

ve kazmaların ve garların hiç uyumadığını

hiç uyumadığını alkolün

çiçeklerin ve tuzun

gemilerin ve çin'de ve büyük britanya'da ve

bilmem bu gerinmeler, bu büyük yürek çarpıntısı

bu sakallı adamlar dağlardaki

birden farkına vardığımız güzelliği dünyanın

güzelim

galiba sonundayız uykumuzun.

II.
benim vaktim bir terliğin vaktidir

onursuz. ayakta. ve kullanılan

ve fatih yangınında, ev yanarken

konsolun altından kaçırmış babam


ziller çalınır, ormanlar uğuldar, pencerelerde

kesik saçlı çocuklar bakışırlar ve

ateşle, anıyla, kedilerle. karmaşık ve

suyla geliştirmişti onu babam

ben bir zincirkıranım. eylemsiz

kışlara ve suikastlere yatkın yaradılışım

aşklara ve düzene ve dükkansızlığa ve

bir terzi kadar hırçınım bazan.

III.
içinde sizin de olduğunuz gece

sonsuz bir kaynaktır, çizgiye

köprüleri ayakta tutan güç ve

dükkanları işleten, gizlice

babaları onurlu kılan ve gizlice

ve anaları mutlu kılan gizlice

kompresörleri ve yolları uygulayan biribirine

adamları çıkaran koskoca iskelelere

nüfus sayımlarına, ateşböceklerine

suya ve ateşe doğru o gem almaz düşünce

ey o büyük düşünce!..

size bağlı değildir...

IV.
ben oturmaya geldiğimi sanırdım. hoş geldim.

ve istanbul dolaylarında, bir takım odalarda

güllerin ve ayazmaların ve savaşların

birbirine karıştığı. ceviz ağaçlarında

ve sanırdım saçların kendiliğinden

köpüren biralar gibi ağardığı

akşamüstleri

bulvar kahvelerinde.

geceyi kimlerin böldüğünü

uzun saçlı aldanışların böldüğünü

ve büyülü bayramların böldüğünü

çoğu zaman çiçeklerle ve

çoğu zaman gülücüklerle kutlanan


ve ben patlak gözlü mübaşirlerin

mutsuzluğunu sanırdım evlerinde

ve bazılarının sırf bu yüzden öldüğünü

ve kendi askerlerimiz

sınırlarda ve oralardayken

kaputları ve postalları kendiliğinden

sekiz düğmeli ve sırım bağlı sanırdım

ve çocuklar hiç umulmazken

hiç hiç umulmazken

yapılan bir şeydi gündüzümüz ve

gecemiz isteğimizce kullanılmazken

ve biz bir şeye katılırken.

yüzüm küçük, ufak, öyle sanırdım

dağlara sürerken yeşilliği ilkyaz

çocukların sakalları çıkmaya başlarken

bando mızıkalar çalınırken

her şeyin yapılmasına katılırdım

biraz hüzünlü, biraz şaşkın, biraz şen

her şeyin yapılmasına katıldığımı sanırdım.

sonra gece. sonra yanlışlığım. sonra alerji

yani kurdeşen.

t.u