10 Şubat 2012 Cuma

bu notların üzerindeki kahve lekelerini, bulaşık deterjanlarını, uyku mahmurluğunu, rakı damlalarını seçen gözler, yazarın her şeyden önce insan olduğunu fark edecektir.



hep aynı şeyi diyorlar: doktor’a git.

"ne diyeceğim ben doktora? “radyoda haberleri dinlerken hastalanıyorum, korkunç bir tedirginlik duyuyorum. sözgelimi, ellerim avuçlarım kaşınıyor, gözlerim yanıyor, tırnaklarımı kemiriyorum, boğazımda bir öfke düğümleniyor, yok yere kavga çıkarıyorum, kırıcı oluyorum.

ne güç aslında! bir çiçeğe, bir çocuğa sizin gözünüzle bakamayacak, bakmak istemeyecek, temel çıkarları ve gelir kaynağı, sizin gönül verdiğiniz düzenin, dünya görüşünün tam karşısında duran, bu düzenle beslenen birine derdinizi açacaksınız: her şey bir yana, şu somut belirtiler kalksa ortalıktan” diye yalvaracaksınız. “bilgiçlik yapamayacak kadar yorgunum, ellerinize bırakıyorum kendimi. yeter ki yüreğimin dibinde yatan o keskin, acıtıcı buzul yüzeye çıksın, katlanılır olsun. uykuda göğsüme giren burguyu söküp atabilsem, ansızın avlanmasam. bir deneseniz belki anlarsınız: yozlaşmış bir düzende yaşamanın bellibaşlı, adlı adınca bir hastalık olduğunu. her insanın teşhis edilmiş kişiliğinin yanısıra, sahip olmak istediği kişiliğin de bir o kadar önem taşıdığını."

t.u