22 Eylül 2011 Perşembe

ateşler yakıyorum parmaklarımla ve sana şarkılar söylüyorum kalbimle...


(tık&tık)

dün gece yağmur henüz yağmamış ama kendini müjdelemişken ve şehir medeniyetin ortasında bizi ışıksızlığa mahkum ederken, çok eski bir çocukluk oyununda olduğu gibi pikenin altında fenerle okunuyordu kitaplar. duvarlarda mumun titreşimi, eşyanın gölgesi, rüzgarın sesi ve sessizliğin sesleriyle ve belki de en çok kalbimin gürültüsüyle oturuyordum. parmaklarımız duvarda kurt şekilleri yapıp kulaklarını sallıyor, dışardaki köpeklerin sesleriyle hayat buluyordu. sertçe kapandı bir kapı, irkildim ve dağıldı duvardaki sürünün varlığı. çok eski bir söylemini hatırlayıp gülümsedim. ve aynı anda vadide heryer aydınlandı, ardından büyük bir gürültüye yenildi gökyüzü, elimdeki kitabın en arka sayfasını çevirip

  "ve   yağmur yağıyor.
incilerle donatıyor yakuttan çiçekleri.
bütün duygularım değişiyor."

diye yazıp tarihi not düştüm, seneler sonra birgün bu sayfaya baktığımda yağmur kadar, sessizliğinden düşen tuzlu damlaları da hatırlayabileyim diye.

y.