20 Ekim 2009 Salı

şu basit soru



bazen, aynı anda iki ayrı nehirde yüzdüğümüzü düşünüyorum ve işin acıklı ya da gülünç yanı, her bir parçamız içinde yüzdüğü nehirde değil de diğerinde olmak istiyor.

şuna ise hiç karar veremiyorum, bir parçalanma mı hayat, yoksa bir bütünleşme mi, hayat dediğimiz çaba, iki ayrı parçayı sonuna dek iki ayrı parça halinde tutmaya çalışmak mı, yoksa onları bir bütünlüğe kavuşturmak mı?

hayatı iki ayrı parça halinde yüzdürmekten vazgeçip istediklerini sınırsızca ve korkusuzca gerçekleştirmeye uğraşanlara çılgın dememiz, isteklerimizle yaptıklarımız arasında hep bir farklılık olduğunu ve hep de öyle olacağını kabullenmemiz, bir şeyi yaşamak isterken bir başka şeyi yaşamayı akla, kurallara ve hayata uygun bulmamız, hayatın gerçeği mi? yoksa iki ayrı nehirde yüzmemiz, karşılaşa bileceğimiz binlerce tehlikeden, şelalelerden, anaforlardan, kayalardan, canavarlardan, parçalarımızdan hiç olmazsa birini kurtarma isteği mi? istediklerimizle yaptıklarımız arasındaki bu farklılığı soru sormadan benimsememiz, parçalanmış bir hayatı, yaşamanın en güveli biçimi olarak görmemiz, gerçekten yaşamak mı?

hayat yalnızca tehlikelerden kurtulmaya çalışmak, korunmak,kendini saklamak mı?

bir başka manası yokmu hayatın?

şu basit soruyla, "mutlu musun" soruyla karşılaşan hekesin duraksaması, kolayca cevap verememesi neden peki?

çok istediğimiz, çok özlediğimiz,hep ondan söz ettiğimiz mutluluğa, iki ayrı nehirde yüzerek ulaşamayacağımızı bile bile, hayatımızı neden parçalarız. neden istediklerimizle yaptıklarımız arasında hep büyük farklar vardır, neden olduğumuzdan yada göründüğümüzden başka insanları da taşırız tenimizin altınmda, ani hüzünler ani sevinçler nereden çıkar da gelir, biz onları nerelerimizde saklarız?

hayat, bir parçalanmışlığı başarıyla sürdürme çabasımıdır, yoksa bir bütünleşme çabası mı? güvenlik hangisindedir, parçalanmışlıkta mı, yoksa bütünleşmekte mi?

zevk hangisindedir peki ?

güvenliğin, zevkle ve heyecanla yan yana düşmemesi mi parçalar bizi?

iki ayrı nehirde yüzen parçalarımızı bir araya getirip hiç duraksamadan, korkmadan,çoşkuyla salı versek sulara, çarpacağımız kayaların sayısı mı artar?

korkumu parçalar bizi?

neden, öğleden sonraları iyice gölgelenen çalışma odamda otururken, yabancı bir şehirde tek başına terk ettiğim birisi olduğu kuşkusuna kapılırım ben; kimdi o yapayalnız kalan diye merak ederken, aniden, beynim tarafından bırakılan sanki kendimmişim duygusuna kapılırım.

nedir yaşamak, bir parçalanmayı başarıyla sürdürmek mi, yoksa bir bütünleşme mi?

hangisi daha tehlikeli?

heyecanını, neşesini, coşkusunu kaybetmiş, sürekli olarak bulundukları nehirden başka bir nehirde olmayı isteyen parçaları ayrı ayrı yüzdüren bir hayatı sürdürmek mi, yoksa parçalarını bir araya getirip yekpare olarak suların derinliğine atıp bir kayaya çarpıncaya kadar yüzmenin tadını çıkarmak mı?

"mutlu musun"sorusu neden şaşırtır bizi?

neden cavaplayamayız bu soruyu ,neden aklımızdan silmeye çalışırız, niye kendimize hiç sormayız ?

kim öğretir bize parçalanmanın daha güvenli olduğunu ?

kim, biz daha çocukken kulağımıza fısıldar, parçaları bir araya getirmek tehlikelidir diye?

doğarken mi biliriz bunu,yoksa bu yaşarken öğrenilen bir hayat bilgisi midir?

ölürken hangisinden pişman olacağız, iki ayrı parça olarak yaşamaktan mı yoksa bir bütün haline gelmekten mi?

parçalanmış olarak yaşayanlar parçalanmış olmaktan, bir bütün olarak yaşayanlar bütünleşmekten mi pişman olacaklar?

kaçınılmaz bir pişmanlık mı hayat?

bazen,aynı anda iki ayrı nehirde yüzüyormuşuz gibi geliyor bana ve her bir parçamız yüzdüğü nehirden başka bir yerde bulunmak istiyor.

hayat bir parçalanmışlık mı, yoksa bir bütünleşme çabası mı?

peki ya şu basit soruya ne cevap vermeli:


"mutlumusun ?"


a.a

güne not



onu seviyor ve ondan nefret ediyorum
s.