31 Mayıs 2009 Pazar

najda.

''benim efendimsin sen.
dudaklarının kıyıcığında nefes alan ya da son nefesini veren bir atomdan başka bir şey değilim ben. gözyaşlarıyla ıslanan bir parmağımla huzura dokunmak istiyorum ben."

30 Mayıs 2009 Cumartesi

mutsuz kraliçe

etekleri buz tutmuş
o mutsuz kraliçe
artık inanmıyor
gözün büyüsüne

günlerdir beklediği ses
gizlenmiş tepelerin ötesine

arasıra buluşup
kervanların sığacağı darlıktaki
sokaklardan sözeden adam artık yok
anlayan yok
baharat satılan hanların
kokulu yalnızlığından

bir ses bekliyor ısrarla
ince parmaklı tütün kokusundan

ormanda fısıldayan
güz kadar yaşlı kraliçe
dökülüyor
buzdan ve siyah eteğiyle

b.m

secret-the pierces

just

my life closed twice before its close
what happens after death, in immortality?

29 Mayıs 2009 Cuma

güne not...


eşarpların ve elbiselerin mevsimi,
kırılgan çerçeve,kör kapı
ağaçların köksüzlükleri
bir yerde bütün panjurlar kapalı
yollar açık
sen bir yerden dönüyordun
ben gitmek istiyordum
.
.
o zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz

28 Mayıs 2009 Perşembe

beklemek üzerine...


hazzın başında beklemeyi öğrendim.

önümde bir mücevher kutusunun kapağı açıldığında ,gördüklerimi kapıp kaçmaya çalışmıyordum, duruyor, o rengarenk ışıltıyı seyrediyor ,parlak taşlara teker teker dokunuyor, onların değerini tartıyor, okşuyor sonra kutunun kapağını kapatıyordum.

içindekinin ne olduğunu bilerek kapağı kapalı bir mücevher kutusunun başında durmanın yarattığı o sancılı zevki hissediyordum.
onunla aramda duran yasakları, günahları, cezaları görüyor, sadece taşların ışıltısını değil,o yasaklara başkaldırmanın tadını da tadıyordum.
tuhaf, anlaşılması zor bir sihri vardı hazzın, kutunun kapağını kapatıp bekledikçe kutu büyüyor, içindeki değerli taşların miktarı artıyordu.
bazen kutuyu açıyor, içinden bir zümrüt, bir yakut , bir pırlanta alıyor, sonra kapağı kapatıp elimdeki o küçük parçaya bakarak kutunun içindeki hazineyi hayal ediyordum.

hazzı çoğaltan büyüyü keşfetmiştim.

kendi arzusuyla dövüşen sabrın yarattığı muhteşem hayal gücüydü dokunulmamış hazzı her an biraz daha büyüyüp çoğaltan.
a.a


27 Mayıs 2009 Çarşamba

bang bang -nancy sinatra

bu da shelia'dan fransızca versiyonu;

http://www.youtube.com/watch?v=2kJMWaOTMv8

yirmiyedi mayıs


kitap okuyorum,kapağın altında sol elim sağ elimin parmaklarında dolaşıyor, parmaklarımdaki dikiş izlerinin üstünden geçerken ürpererek geçmişe dönüyorum.
üniversitedeydim,mevsim böyle ilkbahar,girişteki dresuarın üstünde suya kavuşmayı bekleyen ortancalar vardı ve ben ilaçlamaya kıyamadığım bir karınca sürüsüyle yaşıyordum.
olmadık bir cam kapının içinden bir sebeble geçtiğimde,nasıl olduğunu anlayamadan,parmaklarıma bakakalmıştım.böyle anlarda yaşadığım korkudan taş kesilişim bilinir.parmaklarımdan elime damlıyordu kan,beyaz parmaklarım kırmızıya boyanıyordu,bense elime ölü bir güvercin düşmüşcesine kalakalmıştım.kemiklerim görünüyordu ve kan dinmiyordu.yan dairedeki yaşlı çiftin kapısı çaldığımda artık ağlıyordum.acıdan ziyade korkudan ,kan kolidoru takip ediyordu ,kapı kolunda kalıyordu,komşunun zilinde,kapının eşiğinde,öldürülmüşüm gibi.kanım krem rengi halıya damlıyordu,ama kimse umursamıyordu elime havlu sardılar bileğime buz koydular.polikliniğe giderken yol boyunca ağladım,parmaklarım dikilirken.biri beni birleştiriyordu,üstelik siyah ipliklerle,kanca bir iğneyle.acemice bağlanmış paketler gibiydim ,parmaklarımda siyah düğümler.elim birdaha asla aynı olmayacaktı.cam kesiklerinin izi geçmez dedi annem,bakarken düğümlerime.biliyorum anne dedim ,biliyorum.
nihayetinde aşk da yüreğimizi keser geçmeyen bir iz bırakır içimizde.

26 Mayıs 2009 Salı

ayrık otu


Sumak


o ,

zaman kedisi pençesi ensemde,

üzünç kemiğim-den

çekerken beni kendi göğüne,

bir kahkaha bölüyor dokusunu

düşler marketinin,

uyanıyorum küstah sözcüklerle:

"ey, iki adımlık yerküre

senin bütün arka bahçelerini

gördüm ben! "

n.m

25 Mayıs 2009 Pazartesi

no need to argue-the cranberries

uyku öncesi


"ırmağın karşı kıyısı, karşıda bulunduğuna gore, asla bu taraftaki kıyı değil; cektiğim acıların tek nedeni de bu" nerede okumuştum diyorum kendi kendime,nerede ve niye şimdi aklımda,kendim umursamıyor beni,belli ki uykuda.müzik çalarım aynı şarkıyı milyar keredir çeviriyor,hep soruyorum yanıtı yok;where do you go to my lovely,When you're alone in your bed,i know tell me the thoughts that surround you,i want to look inside your head.karmaşık bir şuursuzluk hali,sonra 43.sayfaya geri dönüyorum ,biri cevapları biliyor olmalı ama kapını kendin seçmelisin.güzel rüyalar görüyorum uyurken,konuşmaya doyamadığım ama ağzımı açmadığım rüyalar.kedi karnımda mırıldıyor,tırnakları karnımı çiziyor,sevsen bile sevilirken acıyacaksın ve bundan hoşlanacaksın diye düşünüyorum.uyku geldi tuttu elimi,beyaz çarşafların arasında bir leke gibi bedenim .kendimi uyku düşlerken buldum,düşlerimden alamazsın ya seni,korktum.


iki yastıklı uyku ,sana koştum.
y.

24 Mayıs 2009 Pazar

karanlıkta


burada

olacağım.



burada

bu karanlıkta

cama dayalı,taşa sarılı,ipe bağlı

bu sarmaşığın

kuruyan dalları arasında

kanatlarımın titrekliğini

salarken havaya

biliyorum artık



var--

olacak.
o.a

22 Mayıs 2009 Cuma

saatler (den)


ormanda bir kuş hızla dönüyordu

aşık olduğumuz zaman

yürek denen ormanda

ya da orman boşluğunda

bir kuş anormal bir hızla döner

ve kaçmamız gerektiğini söyler bize

çünkü herşey çok fazladır

kendi etrafında nefes kesici bir biçimde

dönen bir kuş kendini ve etrafındakileri

yaralar;

tehlikedir onun adı

bunun için aşkı hiç kimse

insanın kendi arkadaşları bile

istemez

kumrular sakindir bir tek

ben kumru değilim

sen de

bunun için birbirimize yaklaşamayız.

l.m

21 Mayıs 2009 Perşembe

can duvarları

insanın yürüdüğü yolların ,soluklandığı bahçelerin taşları canını yakıyor.bazen düz yolda bile yürüyemeyen ben,inciniyorum. bütün seslerin sanki kısılmışcasına sustuğu anlarda insanın
kendi sesini duyması ne güzel yalnız olmadığınızı anlıyorsunuz.geçen kış kökleri dışarıda bir orkide görmüştüm, kendi türü öyleymiş,toprağa gömülmelerine gerek yokmuş,alıp sepetlerini
gidebilirler yani,biz insanlar bile daha bağımlıyız ,insanlarımız,eşyalarımız ve zaman zaman bizim olmayan bir hayatımız var.


binlere kök salarak

kavramak hayatı derinden

ve ortasından geçerek acının

olgunlaşmak hayatın taa ötesinde,

taa ötesinde zamanın

der rilke,ama kök salmadan da yaşanabilir hayat,hepimiz aynı şeyi aynı şekilde mi istemek zorundayız,hepimiz aynı kalıpla mı mutlu olmak zorundayız.belki bütün kalıpların dışındadır istediğim,belki ben kendi duvarını yaparken yanlışlıkla ördüğüm çemberin içinde kalmış bir duvarcıyım.duvarı yıkıp çıkmak yada kapı yapmak istemiyorum.
kimsenin yaşam maketinde yokum ben ,anlaşılamayacak bir form da değilim,bir rol değilim .birbirlerine sadece isimleriyle seslenen insanlardan hoşlandığımı farkettim,bu
belki de birini çıplak olarak almaktır,beklemeden.karşılığını istediğimiz herşey gibi aşk da yüklenen sıfatlar ve görevlerle bambaşka bişeye dönüşüyor,asla aşk olmuyor,düpedüz yaşamak lazım oysa ,içimizden geldiği gibi.ve başka biri bizi bizim istediğimiz biçimde sevmiyor diye suçlamamak lazım.sevmemek değildir neticede ,onun kendi şekli vardır.ve önemli olan hakikaten çıplak kalabilmektir, ruhunu soymuş adem var mı dünyada.
tercihlerini yapabilmişler korkutuyor diğerlerini,sanılanın aksine duydukları huzur kıskandırıyor.özlediğimiz çocukluğumuz gibi,babamızın uyku kucağı gibi ,kendimizi özlüyoruz ,alacak ,olacak cesaretimiz yok.ölesiye korkuyoruz sevilmemekten,kendimizi sevmediğimizden kendimize yüklediklerimizle yaşıyoruz.
karamsar değilim,çekimser ,üzgün değilim,bugun sadece biraz fazla benim.
çölde

bir yaratık gördüm,

çıplak, vahşi.

çömelmiş oturuyor

yüreğini ellerinde tutuyor

yiyordu.

dedim ki:
"tadı güzel mi dostum?"

"acı, acı" diye karşılık verdi,"

"ama seviyorum

çünkü acı

ve benim kalbim".

h.c

19 Mayıs 2009 Salı

alice - tom waits

kuğu ezgisi


kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
bekçi gizleri.

ne zamandır ertelediğim her acı,
çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir -

sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
dost kalmak zorunda bana ve
sizlere!

çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,
uykusunu bölen derin arzudan.
büyüsünü bir içtenlikten alırsa
kendi saf şiddetini yaşar artık,
-bu şiir -

kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,
ulaşılamayanın boyun eğen yansısı,
sevda ile seslenir
sizlere!


n.m

18 Mayıs 2009 Pazartesi

sen de gittin türkan anne ,kaç çocuk öksüz kaldı şimdi!




büyüklere oyunlar


kinnadikÂr




peşimdeyim,
ağırdan alıp hareketlerimi, çok çok tüketip tüm zevkleri,
boşları dolduran, doluları yolcu eden benim.


kasap aşkı değil bu;
önce kuytusundan faydalanıp, keyfimizi doyururarak,
varsa sütünü sağdıktan sonra, boğazlayıp,
kıçına bir karanfil sokarak ve bir güzel vitrinleyerek
sonrasında,
paramparça edip ne var ne yoksa,
meraklısına satmak üzere, terbiyeleyip,
yeni bir tanesine başlamak akışında yaşamıyoruz,
kasap aşkı değil mi bu,
sözlerimizde bıçaklar,
satır aralarında masatlar bileniyor.
başbağı peşimdeyim,
"kırdın mümkün mü, bileklerimi"*
sana sormaya kalksam mutlaka varsın,
seni bana sorsan, kendimi gösteremem,
oysa hep
"seninleyim", "seninle olacağım", "peşinde yaşarım bu ömrü",
"sen bana ne yaparsan yap, ben ayrılmam peşinden, kovalasan da gitmem"
sözlere inanmak mı benim budalalığım,
yoksa kelimeler hiç bir zaman "göründükleri gibi olmamak"
özelliğine mi sahipler,
fazla kurcalayasım yok, sorularla soramam,
öğrenmek istediklerimi, öyle ki cevapları var, soruları yok.
ya senin inandıkların benim dünyam.
-kendi dünyamızdan başka adım atacak yer yok zaten,
kime gitsen daha önce gidilmiş,
nerede dursan sahibi var,
ne düşünsen daha önce düşünülmüş,
ne söylesen daha önce söz edilmiş,
herkes birbirinin eskisi, yenisi, "bir dönem"liği olmuş,
kimin neresine dokunsan, daha önce defalarca öpülmüş,
kiminle ne yaşasan, diğer "özel"ler arasında kaybolur,
her yer yaşanmış,
herkes yaşanmış,
kendimizden başka yaşayacak yer yok,
en azından, kalanından başka...-
bir dikili ağaç, sarılacak bir taş istemedim,
"kendime", bir başıma yaşayacak tek an düşünmedim,
hiç bir şeyim yokken, hiç bir şeyim yok, demedim,
hiç bir zaman bunlar yersiz, vakit öğlen, hepsini sen.
benim dünyam, senin dünyan.
bütün sahip olduklarımız bir kolajdan ibaret,
karakterlerimiz, istediklerimiz,
yaşadıklarımız, etrafta gördüklerimiz,
hayal ettiklerimiz,
onun bunun parçası,
toplanmışı,
koparılmışı,
yırtılmışı,
dünyada gördüğüm her şey bir kolaj çalışması,
ve belki tanrı kendi uygarlığında, bir pop-art sanatçısı.
kulaklarım paslı, gözlerimi astım,
yüzümün bir tarafını avucuna yatırsan, üzülürsün.
gülümsersin.
yerin biraz geniş olsa, sabrın biraz engin olsa,
rahat olduğunu bir bilsem de, kapatsam gözlerimi,
huzur nedir, görürsün.
peşimdeyim,
saatte bir kasap aşklar öldüren benim,
göğsünde karanfil. -

u.t

16 Mayıs 2009 Cumartesi

lied (du nur, du)


bir tek sensin, sen

geceleri ağlayarak

yattığımı söyleyemediğim sen,

özü beni bir beşik kadar yoran.

benim yüzümden uyumadığını

bana söylemeyen sen:

bu hasreti gidermezsek

nice olur halimiz?

sevenlere bir baksana,

itiraf etmeye başlar başlamaz

nasıl da yalan söylerler.

sensin yalnızlığımın tek sebebi.

tek seni karıştırabilirim.

bir süre sensin o,

sonra yine uğultuya da iz bırakmayan bir koku.

ah, kaybettim hepsini kollarımda,

bir tek sensin,

sen,

tekrar tekrar doğan:

sana hiç bir zaman sarılamadığımdan,

vazgeçemiyorum senden.
r.

15 Mayıs 2009 Cuma

güne not


sabahtan beri önce yavaş yavaş yükseldi şimdi 38,8 ateş,gözlerim sulanıyor,diabetim beni delice zorluyor,insan hasta olunca abuk subuk bir şefkat isteği içinde oluyor,annemi aradım ,alsana beni karnına dedim,şükür ki olmaz demedi,yanımda bitti.

gece bitkilerilerinden

gece bitkilerinden korkuyorum,
hayır, geceleri bitkilerden!
gizlenirken vurulmuş ulaklara ağıttır
bana açtığın her telefon.

iki kalp arasında en kısa yol:
birbirine uzanmış ve zaman zaman
ancak parmak uçlarıyla değebilen
ki kol.

an ki fıskıyesi sonsuzluğun
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
c.s

you don't know what love is

sözlerine dikkat etmek lazım tabi...

üstelik meraklısına daha iyi icracıları da vardır demek istiyorum.

14 Mayıs 2009 Perşembe

evren için

dertleşme

boşluk denen şeye sahibim,kendi boşluğumda örseleniyorum,koşuyorum yetişemiyorum , yetişiyorum yok. kendini yenileyen kabuslar gibi.eskiden hep gördüğüm bir kabus vardı,aslında kabus muydu ,yoksa değil miydi emin değilim . sanki bir dali tablosunda uçurumun kenarında duran ve kırılarak aşağı düşen bir ağaçtım ,hiçbir ağaca benzemeyen uzun yapraklarım vardı ve yere çakılmadan döne döne düşerdim ,etrafımda kum fırtınası.
büyüdükçe çöle düşkünlüğüm bu rüyadan belkide,bir çölde yaşama isteğim,oraya ait bir parça olmak,görünmemek o tepelerin arasında ,ilk rüzgarda ayak izlerimin kaybolacağını bilmek ya da sadece görmesini istediklerimin beni görmesi,çöle aşina olanların.
insan yaşamında ki eksiklik,ne olduğunu bildiği ama bir türlü tamamlayamadığı.ya eksik parçanız ,size uymak istemezse ,ya hep eksik kalırsak,korkmuyor musunuz ,ben ölesiye korkuyorum.rüzgarda uçan bişeyse eksik parçanız,duvara vuran bişeyse ya zamanla şekli değişmiş farklılaşmış bişeyse ya tutulamayan bişeyse ve artık uyamıyorsanız birbirinize.

düşünmek için rüzgara ihtiyacım var ,saçlarımın uçmasına,
gereken yazdan çok,
sonbahar aslında.

when you are old

...
How many loved your moments of glad grace,

And loved your beauty with love false or true;

But one man loved the pilgrim soul in you,

And loved the sorrows of your changing face
...

13 Mayıs 2009 Çarşamba

ahh-aylin aslım

bencillik üzerine


kapıda dönen anahtarın sesini duyduğumda saat altıyı az geçiyordu ve gelenin kim olduğunu biliyordum,antrenin ışığı hala yanıyordu üstelik.yatağın kenarına gelip omuzumu örttü,
pencereyi araladı,yanında getirdiği çiçeğin ve taze ekmeğin kokusu üzerine sinmiş.sonrası bir karıncanın titizliğinde ,sessiz ama hummalı bir çalışma,kahvenin kokusu ,ardından ekmeklerin.
bu derece sessizliğin normal olmadığını bilecek kadar iyi tanıyorum onu,kar topluyoruz ama güneş açtıracağız,henüz haberi yok.okula gitmek istemeyen çocuklar misali geriniyorum yatakta,yorganı ayaklarımla ittim,sabah tenimle buluşurken ,üşüdüm.birden koridorun oradan bana baktığını görünce şişmiş ,az uyumuş gözlerimle gülümseyiverdim gayri ihtiyari,o çok tanıdık his.koşarak yanına gidip boynuna sarıldım,iyi ki varsın dedim ,iyi ki varsın,nimettensin sen,hazinesin.çocuğuymuşum gibi baktı bana,hiç aklın yok senin dedi.
sahip olduklarım için hep şükretmeyi bildim,ama bu sabah Amedeo Modigliani kılıklı ö. hayatımda olduğu için defalarca şükretmem gerektiğini anladım.tanrıya teşekkürümdür,bana iyi günler için ama en çok kötü günler için ağlayacak bir omuz ve sonsuz müsaması olan bir can verdin,kaderini kaderime bağladın ,üstelik laf aramız da ona bir kız arkadaş ,bir sevgili vermeyerek bana büyük kıyak yaptın.

curiosity


12 Mayıs 2009 Salı

fear


i must not fear. fear is the mindkiller. fear is the little death that brings total obliteration. i will face my fear. i will permit it to pass over me and through me. and when it has gone past i will turn the inner eye to see its path. where the fear is gone there will be nothing. only i will remain.

Beethoven, Symphony No 7

don't be afraid

and we will pass the simmple ugliness

of exact tombs , where a large road crosses

and all the people are minutely dead.

then you will slowly kiss me.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

konuşulanlar üzerine




ben seni hic uzemem

papatya cayı yapmak isterim sana

sonra portakal cayı

fume lapsang souchong cayı

ama ben seni hic üzemem

deliririm yalnızca

sessizce tek basima deliririm

beni la pais'ye koyarlar

koyu turk cayı icerim orada yalnızca
l.m

...

hamuru aynı çamurdan yoğrulan ruhlar birbirlerini tanır

8 Mayıs 2009 Cuma

yaşamın kıyısına yolculuk



"bıraktım. bıraktım. hepsini, kendi ve benim dünyamı anlamaları için bıraktım. ama hiçbiri kendi dünyalarını anlayamadı. ve bana ölümsüzlüklerin sonsuz acıları kaldı. ya da sonsuz bağımsızlıkları. bu kadar duyguyu nasıl taşıyacaktım? bunca yıl taşımış, bunca büyük kentin onca büyük alanlarında bu yalnızlığıma bir destek aramıştım. beni yaşamcıl kılmakla en büyük ölümlerin en derin acılarını bana vermemiş mi bu insan olma çabası? ben, insan olma çabasının sürekli üstüne giden ben? artık beni benden alsınlar. atsınlar bir alanın sabah süpürülen, sabah boş şişeleri taşınan bir büyük çöp tenekesine. ben de biraz onlardan olmak istiyorum. duyguları ölçüleyen, sevgilerini sevmeyen, acılarını acımayan, yollarını yürümeyen, uykularını uyuyan, iştahlarını yiyen, sevişme isteklerini boşaltanlardan olmak istiyorum. sevişme isteğinin sonunda tüm aşkları üstleyecek yorulmazlığı değil, yorgunluğu istiyorum bir insanın yürek atışlarında. ama sessiz gecelerin sonu var mı sanıyorsun. hayır? hayır mı? o zaman bir anadolu bozkırında özlediğin o adsız ve sıfatsız (zarif? snob? dalgacı?) beni, nasıl oluyor da bir orta avrupa kentinin bu kalabalık, trafiği yoğun caddesinin orta yerindeki, bu kahverengi halı döşeli odasında buluyorsun? çünkü, herkesi, her yerde bulmak mümkün."

7 Mayıs 2009 Perşembe

yanılıp yakana bakışını taktığımda




nedir senin yerin

şiir uzamımda benim

kurtulamadığım bir imge misin

duraksadığım bir dize

bir şiirde mi tutuklu kaldım ya da yüreğinde

az mı tanış öldürdüm

ulaşmak için sana

bunca ayinden sonra

kurban mıyım cellat mı

senin içindi bunca yakarış

izlerken seni

gölgem gölgene karışmış

çoğalan sen misin kayboldukça ben

günlerce gözbebeklerim

ayna tuttu sana

yanılıp yakana bakışımı taktığında

belge miyim varoluşuna

ve bir hüznün yankısıysa eğer şiir

sana yaklaştıkça şiire yaklaşıyorum demektir

l.m


kiss From A Rose-seal

meraklısı için;

bu şarkının bir de akustik versiyonu var ki daha tercih edilebilir ,yada ben öylesini daha çok seviyorum diyelim.



6 Mayıs 2009 Çarşamba

adı alan tarafından konulacak olan -2-

şimdi olduğun zamanlardan daha çok seviyorum seni,hergün daha çok,daha da çok.yazdıklarının acıtıcılığına takılmıyorum bile.ilişkimizin en başında bile sen şüpheler denizinde yüzerken ,ben yanlızca seni düşünüyordum,az sonra söyleyeceklerini değil.çünkü söylediğin var olmayan birşeydi,yaşamımızı durdururcasına bunu diline dolamıştın,ben bunu yok farz ediyor ve seni ilk günkü gibi sevmeyi sürdürüyorum.sözlerinin kıyıcılığıyla uğraşmaktansa ,hayalinle konuşuyorum,çay yaparken sana da soruyorum,yemek yapıyoruz tariflerini ordan burdan uydurduğumuz ,gülüyoruz.bilmediğin bir adrese mailler yazıyorum, idare ediyorum işte.yeni kitaplarım var onları okuyorum ,bazen heyecanlanınca sana bir not yazıyorum,içimden gelen,onu da o adrese yolluyorum,cevap yazdığını varsayıyorum.senin yazdığın gibi acıtıcı hiçbir cümlem sana değmesin istiyorum,o yüzden susuyorum ,sandığının aksine seni hergün hergün daha fazla seviyorum.tıpkı söz verdiğim gibi ama senden uzakta.

undenied-eternal sunshine-portishead

ile


'a r a m a k'

ne söz, değil mi?

hani, biryerden dönecektim; sana saatini de söylememiştim; gelince senin notunu buldum:

"daha gelmediğini bile bile aradım - öylesine, işte..."

diyordun içim ışıldadı:

- işte tam da buydu 'arama'nın özü

'buluna'mayacağı bilindiği zaman bile ,
aramak......

not

aynaya bakıyordum
kendimden kaçamayınca
itiraf ettim
evet,
özledim
açlıkla terbiye edildim!

5 Mayıs 2009 Salı

-yeşeren güne dua-


bu gece sabahı elimizle tutacağız çocukluğumun kentinde,

gül ağacı anlarmış gibi kokulu mektup yazdım,uzun oldu.

kırk renk yemenisini çıkardım,saçıma taktım ,

beyaz elbisemle kendime bulandım.

kınayla değil ama mürekkeple çizdim dileğimi avucuma.

şimdi akarsuların bir an durduğu,

bütün tabiatın sustuğu

herşeyin bir an öldüğü

sonra yeniden can bulduğu

o an için

bekleyenlerdeniz.


rüzgar çizilenleri dağıtsın,

ab-ı hayat yüzümüze dokunsun,

dileklerimiz olsun diye.




ayrılık

ayrılık ne biliyor musun? ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne güz, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte...


insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık.

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Calling You- (bagdad cafe)-Jevetta Steele

bir yağmur suyu gibi...

seni bırakıyorum semender ellerimle
seni bırakıyorum
seni bırakıyorum
duvarlarda kurutulan anemon ellerimle
içimdeki sulara
içimdeki sazlıklara
içimdeki bataklıklara
seni bırakıyorum
seni bırakıyorum kendine kapanmış
kollarımın anarşik güzelliğiyle
içimdeki yosun yeşili sulara
içimdeki tehlikeli kıyılara
içimdeki siyah ışığa
seni bırakıyorum
seni yatıracağım ellerimde
bir ıhlamur yaprağı gibi
seni yatıracağım göğüslerimde
menekşeler gibi
seni yatıracağım gözlerimde
bir yağmur suyu gibi...



l.m

Teardrop - Massive Attack

3 Mayıs 2009 Pazar

dilek

Gözlerinin içine başka hayâl girmesin
Bana ait çizgiler dikkat et silinmesin

İstersen yum gözlerini, tıpkı düşünür gibi

Benden evvel başkası bakıp seni görmesin