13 Nisan 2009 Pazartesi
Git başımdan Cemal Süreya!
rutin işler/iş güç/arada kapıyı çalan yalnızlık/arkadaşım aşık/bütün bunların arasında
Cemal Süreya/git başımdan Cemal Süreya,kelimelerini,okşayan anlatımlarını alıp git/
aklımda bile kalma hatta çünkü sen aklımda durdukça ben aşkı var sanacağım/sen el kadar bir kadınsın deyince o kadın da kendimi bulacağım/bir erkeğin aşkının ona neler yaptırabileceğine,kelimelerin şekline inanacağım/seviyorum demeden de sevilebildiğini ilk senden öğrendim ben /bir daha raftan bana göz süzme, kahve molasında elime gelmeyi isteme/Cemal Süreya sen öldün ,ben de bu dünya da yaşamıyorum zaten!
Bu da okuduğum son şiirindir ,yine ve yine.
saat çini vurdu birden: p i r i n ç ç ç
ben gittim bembeyaz uykusuzluktan
kasketimi eğip üstüne acılarımın
sen yüzüne sürgün olduğum kadın
karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin
bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. mavi.
birtakım genç anneleri uzatırdı bir keman
sen tutar kendini incecik sevdirirdin
bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa
yalnız aşkı vardır aşkı olanın
ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
sen yüzüne sürgün olduğum kadın
kardeşim olan gözlerini unutmadım
çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını
dostum olan ellerini unutmadım
karım olan karnını ve önlerini
orospum olan yanlarını ve arkalarını
işte bütün bunlarını bunlarını
bunlarını nasıl unuturum hiç unutmadım
kibrit çak masmavi yanardı sesin
ormanlara ormanlara yüzünün sesi
en gizli kelimeleri akıtırdı ağzıma
şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın
soluğu kesen ağulayan ormanlarında
yaşadım o kısa ve korkunç hükümdarlığı
ve çarpıntılı yüreğim saçlarının akıntısında
karadeniz'e karışırdı ordan akdeniz'e
ordan da daha büyük sulara
geceyse ay hemen tazeler minareleri
kur'an sayfaları satılan sokaklardan
ölüm bir çeşit sevgiyle uçar
ölüm uçar çocuk yüzlere
ben o sokaklardan ne kadar geçtim
damağımda dilinin yosunlu tadı
önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine
birtakım tavşanları andıran birtakım su hayvanlarını
pazar pazartesi günlerini ve haftanın öbür günlerini
yani salı çarsamba perşembe cuma cumartesi
bir başak ufak ufak bildirir konya'yı
o başakta o konya'da seni ararım
ben şimdilerde her şeyi sana bağlıyorum iyi mi
altın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız
para basma yetkisini fırat'ın suyunu palandöken'i
erzincan'ın düzünü asma bahçelerini babil'in
antalya'nın denizini o denizin dibini
beş türlü yengeç yaşayan sularında
çağanoz adi pavurya çingene pavuryası ayı pavuryası bir de
çalpara
bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında
canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya
yokluğun gayrı şuradan şuraya geldi
bir günler şölenlerle egemen ülkende
şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor
n'olur ağzından başlayarak soyunmaya
bir kez daha sür hayvanlarını üstüme üstüme
çık gel bir kez daha yıkıntılardan
çık gel bir kez daha beni bozguna uğrat
umutsuzlar parkı
II.
Bu kimin duruşu, bu sizin en gülmediğiniz saatlerde
Her cümlede iki tek göz, bu kimin
Ya da kim korkuttu bu kadar sizi
Bu nasıl sevişmek, üstelik bu kadar hızlı
Ya da tam tersine
Boş vermek öperken, severken boş vermek sevmelere
Sulardan ürpermek gibi dokununca,
Ya da ben kimi sarmışım böyle kollarımla
Kime söz vermişim, biraz da unutmak gibi
Denir mi, ama hiç denir mi, iş edinmişim ben
İş edinmişim öyle kimsesizliği
Kendimi saymazsam - hem niye sayacakmışım kendimi -
Çünkü herkese bağlı, çünkü bir yığın ölüden gelen kendimi
Konuşmak? konuşuyorum, alışmak? evet alışıyorum da
Süresiz, dıştan ve yaşamsız resimler gibi.
Ne çıkar sanki sardıysam sizi kollarımla
Unutmak, belki de unutmak olsun diye mi?
Onu da tatmak gibi
Oysa ne bir evim oldu, ne de bir yerim var şimdi gidecek
Ama gitmenin saati geldi
Kirli bir gömleği çıkarıp asmak
Yıkayıp kurutmak ister ellerimi
Su içmek, saati kurmak ve sebepsiz dolaşmak biraz da
Açınca camları - diyelim camları açtık ya sonra? -
Sonrası şu: ben bir camı, bir perdeyi açmış adam değilim
Bilirim ama çok bilirim kapadığımı
Öyle iş olsun diye mi, hayır
Bilirim içerde kendimi bulacağımı
Dışarda görüldüysem inattan başka değil
Evet, çünkü bu karanlık işime en geleni
Kendimi saklıyorum ya, bir yığın ölüden gelen kendimi
Oramı buramı dürtüyorum, bunu sahiden yapıyorum
Ve açıyorum bütün muslukları
Diyorum sular mı böyle, sular mı olmalı
Ne geldiği, ne de gittiği yer belli
Olmuyor, gene kendimi düşünüyorum
Alıştım istemiyorum.
Bir ,iki,üç... bunu bana yapma Ursula!
Hersabah aynı hareketle uyanıyorum,ayaklarımı yataktan sallandırıyorum,gözlerim kapalı... Gidip sisteme dokunuyorum,bu gün benim için ne çalacaksın Ursula? (evet,onun bir adı var)Yatağa geri dönüyorum,henüz soğumamış çarşaflara yüzümü yorgana gömüyorum ve merakla bekliyorum ,yükselecek olan sesi. Gelene göre günüm şekilleniyor ,sonrası yatağın sesleri,müziğin ahengi , gerinme ve yataktan bazen hiç çıkmayı istememe,bu günkü gibi,yatak hep kollarında tutsan beni,ursula sende güzel şeyler çalsan ,bugünü böylece yaşasam.
Tabi öyle olmadı.Ursula bana önce bu kadar uyuşmamalısın müziği çaldı,tahrik ve talep eden sonra beni aşkla boğdu,sonra fani dünyayı es geçirdi.Beni bu sabah mahvetti ,Ursula ,en iyi sevgilim sensin!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)