29 Ekim 2010 Cuma

katmerin övünüşü / yalın - kat'ın güvenisi



ben senin düşündüğünün adıyım.

özüyüm, kendisiyim, ana diliyim.



bütün ikincilikleri sana kalmış görmek..

senin ikincinin ta kendisi bulmak..

yaşamada, sen de varken içinde

sen ne isen ben onun da bekçisiyim.



yaşamada sen yaşarken içinde

senin de deyeceklerini söylemek.

senin gözlerinin önünde, senden önce

çatır çatır birinci öldürülmek.



sana ne sorarlarsa sorsunlar

diyeceğin, beni gösterip, sen demek.



yalın çiçek, yeter seni sevdiğim,

sana gülümsemek.

sensiz de, seninle de büyümek.

öksürme, ben türümüzün güzel denmek elçisiyim.



susunca da şarkım sürer.

gören seni gösterir, beni söyler.

biz yan yana seninleyiz,

ben senin düşüncelerinin bahçesiyim.



yalın çiçek önce kim kesilecek..

sana düşen bana dönüp, sen, demek.



bütün dediklerin doğru katmer'im.

evet, bana bütün sorular sen.

yalnız bir soru var sana, bir tek..

izin verirsen.



seni birinci yapan kim, orada, burada..

ölünceye kadar yaşadığınca.

sana düşen, bana dönüp, sen demek..

ad'ımın kucağında.


ö.a

bahçenin fethi



başımızın üstünden uçan

ve serseri bir bulutun karışık düşüncelerine dalan

ve sesi kısa bir mızrak gibi ufkun genişliğini aşıp giden

o karga


kente götürecek haberlerimizi


herkes biliyor

herkes biliyor

Sen ve ben o abus asık çehreli pencereden

bahçeyi gördük

ve elin ulaşamyacağı o oyunbaz daldan

kopardık elmayı



herkes korkuyor

herkes korkuyor ama sen ve ben

ulaştık ışığa, suya ve aynaya

ve korkmadık


ne pamuk ipliğiyle birleşmesi iki adın, söylemek istedigim

ne de bir buluşma yıpranmış bir defterin sayfalarında


benim bahtiyar saçlarımdır söz konusu olan

senin yanık kırmızı şakayık öpüşlerini taşıyan saçlarım

ve içtenliği tenimizin

çıplaklığımızın parıltısı

balık pulları gibi

tan ağarırken kaynaktan fışkıran


gümüş renkli  türküsüdür yaşamın



Biz ve  o yemyeşil akan ormanda

bir gece yaban tavşanlarından sorduk

ve kaygılı, soğukkanlı denizde

incilerle dolu istiridyelerden

ve o yapayalnız muzaffer dağda

genç kartallardan sorduk

ne yapmalıyız?


herkes biliyor

herkes biliyor

sessiz ve soğuk uykusuna ulaştık biz simurgların

gerçeği bahçede

adsız  bir çiçeğin utangaç bakışında

sınırsız bir anda bulduk

ve ölümsüzlüğü

iki güneşin birbirine bakıp daldığı anda


söylemek istediğim korkak fısıltılar değil karanlıkta

gündüzdür söz konusu olan ve ardına kadar açık pencereler

ve tertemiz hava

ve tüm yararsız şeylerin yanıp gittiği bir ocak

ve hertürlü ekinden daha verimli toprak

ve doğum, olgunluk ve gururdur.

kokunun, ışığın ve meltemin esintisiyle

bir köprü kuran

sevdalı ellerimizdir.


gecenin üstünde

 
kırlara gel

uçsuz bucaksız kırlara

ve fesleğenlerin nefesleri ardından çağır beni

eşini çağıran ceylan gibi

 
perdeler gizli hıçkırıklarla dolu

ve masum güvercinler

beyaz burçların yücelerinden
aşağı bakmaktalar.

f.f





(tıklayın & dinleyin)