içinden zamanın sessiz rüzgarını estirmeden geçmediği hiçbirşey yok, zamanı yıllarla saydığımızdan değil, eski gülümseyen fotoğraflarımızın soluklaşan baskılarından. dokuzon şilepleri hep kayboluyor karadenizin kapısında, sekiz çeyrek vapuru kaçıyor, istanbul trafiği keşmekeş, güneş gri bulutların arasında bir çocuk oyunu oynuyor. ne diyor, turgut uyar;
"eylül toparlandı gitti işte
ekim falan da gider bu gidişle
tarihe gömülen koca koca atlar
tarihe gömülür o kadar"
zaman da geçiyor işte, saat gizli kanatlarıyla uçuyor, bakıyoruz dokuz kırkbeş... ah şimdi gözlerimiz bir ağlamaktır tutturmuş* olabilir, hiç sebesiz...