17 Aralık 2010 Cuma

an



(tıklayın & dinleyin)

kusursuz bir gün
şimdi
tam da zamanı
duydunuz mu rüzgarın sesini, maviyi sadece gece için kapatırken bulutlar
burnumuzda mis gibi kahvenin kokusu

"ve sen boynunu öperken beni sarhoş


bir okyanusla titreten hayat

sevgilim olur musun.

ben savaşarak senin

bulanık saçlarından tutup

kibirli güzelliğini çıkartıyorum ortaya

dünya

kirletilmez bir inatla dönüyor

altımıza yıldızlar seriliyor

yüzüm suya davranıyor koşaraktan.

ve inzal."



güne not



(tıklayın & dinleyin)

masallardaki lambayı ovalayıp içinden çıkan cin, "dile benden ne dilersen," diye sorsa, çocukluğumda bir türlü bulamadığım o cevabı hemen söylerim. bütün bir hayat, onun kucağına yatmış, saçlarımı okşarken benimle konuşmasının yanında hiçbir anlam taşımaz."

puzzle



(tıklayın & dinleyin)


onu tanıyınca anladım,yeryüzünde herkesin bir parçası kayıptı, ve bazılarımız o kayıp parça uğruna bütün tamamlanmışlığına rağmen yarım, kalabalıklara rağmen yanlız, bütün ritmlere  rağmen sağır olabiliyordu ve o eşsiz parça bulunamadığı sürece sürgün göçebeydik ve huzursuzduk. bulamadıkça, bulunamadıkça eksiliyorduk, eskiyorduk binalar gibi. onu tanıyınca anladım, bulmak istediğim sadece eksik parçam değildi, bende ki ucu kırık parçanın sahibini de arıyordum. elimde mürdüm bir parça, deliriyordum.
" parçaları kaybolmuş puzzle gibi artık insanlar. der c.p kiminin kalbi, kiminin ruhu, kiminin beyni yok." oysa herşeyim vardı benim tek eksiğim sendin, sen gelince tamamlandı içim, huzursuzluğumun rüzgarı dindi, duydum yeryüzünün gökyüzünün gerçek sesini. uzatıp elimi gördüm ışığının rengini.
 gökyüzü alabildiğine
mavi.



tıpkı şarkıdaki gibi

you saw me standing alone

without a dream in my heart

without a love of my own

blue moon