31 Mart 2009 Salı

bana ithafen...


"the world is changed because you are made of ivory and gold. the curves of your lips rewrite history"
dedi.

not:


lord henry'e gittim,geleceğim!


zamanla gelen

'yitirmemeye calis onlari,...
ne denli az olsa da saklayabildiklerin.
yasaminin sevisme goruntulerini.
yerlestir onlari gizlice dizelerine,
yakalamaya calis onlari...
dusuncelerinde dirildikleri zaman
ogle pariltisinda ya da geceleri.'

mükemmel bir gün

Uyandım,yastığında gerinen kedi misali,mis kokulu kahve,Miles Davis ve gülümseyen güneş.Anın çekiciliği,bu şimdi benimle,kimse alamaz elimden,keyifle dans ediyorum yeni güne.

28 Mart 2009 Cumartesi

27 Mart 2009 Cuma

Siboney



Bu şarkıya bayılıyorum,hayal dünyam feci halde çalışıyor,şarkıyı avaz avaz söylüyorum hele "Oye el eco de mi canto de cristal,no se pierda por entre el rudo manigual "kısmında beni yerli halktan sanmanız mümkün.Bugün bu şarkıyı bana hatırlatana da teşekkür ederim ayrıca.

istiyorum



uyuması için birine şarkı söylemek istiyorum,

birisinin yanına oturup hareketsizce durmak.

seni sallayarak bir şarkı mırıldanmak istiyorum,

tam uykuya dalacağın sırada seninle birlikte olmak.

evdeki tek uyanık kişinin ben olmasını,

gecenin soğuk olduğunu tek bilenin.

hem içeriyi, hem de dışarıyı dinlemek istiyorum,

senin içini, dünyanın ve ormanların.

saatler, zillerini ağır ağır çalıyorlar,

ve sen zamanın aslına inebiliyorsun.

sokakta bir yabancı yürüyor

ve yoldan geçen bir köpeği rahatsız ediyor.

ardından sessizlik geliyor.

gözlerimi sana,

ellerimi uzatırcasına sunmuştum,

karanlığın içinde bir şeyler kıpırdadığında,

seni hafifçe tutup sonra da bırakmaları için.






seni seviyorum


"seni ne zamandır derin bir tutku, sarsıcı bir ihtiras, büyük bir aşkla seviyorum. seni eksilmeyen bir arzu, yaşlanmayan bir yenilik, ölümsüz bir şiddetle seviyorum. seni hiç sönmeyen bir ateş, hep uğuldayan bir vadi, dinmeyen bir yara, susmayan bir nehir, bütün zamanlarda esen bir rüzgar gibi seviyorum. aramızda milyarlarca yıl ışık hızı uzaklık da olsa, aramızda gezegenler, gökadalar, kara delikler de olsa, aramızda yaşayan ya da ölü milyarlarca yıldızın ışığı ya da evrenin uçsuz ve dilsiz karanlığı, sonsuz sessizliği de olsa seviyorum."

26 Mart 2009 Perşembe

zaman


"birak dunyanin gozlerini , dilini , nedenlerini ardinda. cabuk ol. ardimdan gel. her seye gec kaliyoruz."
yelek cebinden cikardigi kostekli saatine kaygili gozlerle birkac kez bakti.
sihirli cumle buydu aslinda:
her seye gec kaliyoruz.
olumluler icin en sihirli cumle."


Geç kalma sen,sakın,sakın ,geç kalma,bak burada durmaktayım,
şimdiden geçmiş zamana ,
buradayım.

soru

"Bir aşk birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiçbir seferinde "
bu doğru olabilir mi?

O piti piti,karamela sepeti....

Teletabi,ne ettin sen böyle,bu lakapların ilk satırını okuyan ben olduğumu anlar da ,feci halde ifşa olurum,bu yazı siz okuduktan 10 sn sonra kendini yok eder inşallah.
serçe:çok çok küçüktüm,dedem beni serçe diye çağırırdı ,kıuzenlerim dalga geçerdi ama bence kıskanırlardı,en kıymetlisi bendim dedemin,nur içinde yatsın.
kumru:dedemin vefatından sonra babanennem güvercinlerle konuşmaya başladı,terasta her gelen güvercini dedem sanıyordu,bir gün kızıp benle konuşsana demiştim,eniştem serçeliği bitti , kumruluğu başladı dedi.bir süre de bunula gittim.

prenses:eeh her baba gibi benimki de benle kavga etmeden ve tepişmeden önceki yıllarında bana böyle demeyi uygun buldu,annem kıskandı ve beni asla böyle çağırmadı.
Anjelik:ilkokuldaydım ve dayımın sevgilisi anjelik vardı,resmen kendime yeni bir isim koydum ve herkesi tembihledim adım anjelik,tabi gene alay konusuydum,deli diye bakarlardı.
keçi:bu lakap bana sırf inadımdan takılmadı,düşüp de kendimi paraladığım ağaç ve tepe sayısını ben bile unuttum.
ortaokulada arkamdan ne derlerdi bilmiyorum ,feci güzeldim uygun şeyler söylemişlerdir.
Ganimet&Ganuş:şimdi diziyi hatırlamıyorum ama babam bu diziden etkilenip beni habire ganimet ve ganuş diye çağırırdı ve ben sinirden deliye dönerdim ,çok ağladım çookk.
Gamzeli;Lisenin bir döneminde başka şehre taşınmıştık,müdür muavini seslendi,sen gamzeli olan! kaldı mı adım öyle.
Hazinem&mucizem: sevgilim bana çok aşıktı,işin tuhafı çok yakışıklı olmasına rağmen ona aşık oluşuma inanamazdı,adım gene kuş gibi mucizem kaldı sonunda.
Şöbiyet& şöbim benim;ünv.yıllarında henüz ömrü hayatımda karşılaşmadığım kadar kıro bir çocuk,sende söbiyet tipi var demişti.en yakın arkadaşım yanımdaydı,ne oldu arkadaş çevresinde bir süre bu ismimle çevremde meksika dalgası yaptılar.
Bebili ve eşşeğin yavrusu:ha ha ha ,bu da başka bir sevgilimin beni sevme biçmiydi ki,nadiren adımı kullanırdı,çok iyi çocuktu ama.
Renee;Çok uzun yıllar benimle kalan ismim ,hala arkadaşlarımın bir kısmı beni böyle çağırır,malum olduğunuz üzere saçımı lost highwayin Renee'si gibi kestirmiştim.
evettt,geldik sonuna...buna ek olarak söylenecek yığınla lakabım daha var ama ah şu gizli kalma hevesim,illa kaçak dövüşeceğim ya.Bir de +18 sorunsalı var,onları da yazamıyorum,ama düşünüp eğleniyorum,bende;


Hadsizin başkanı,
bery
LÂL 'i itinayla mimliyorum.



25 Mart 2009 Çarşamba

bugünler için...


"İnsanın gerçek gücü, büyüyüp bilgisi arttıkça izleyebileceği yol, iyice daralıyor. Ta ki, en sonunda sadece ve sadece mutlaka gerekenden başka yapacak şeyi kalmayıncaya kadar."

bu cümleyi okuduğumda yolun beni getirdiği yeri biliyordum,bilmek kabullenmek değildir herzaman ve çoğu zaman yüreğimiz bizi dinlemeyen haylaz bir çocuktur ya,yüreğime ceza verdim ,onu odasına gönderdim.

Bitti!

MİM

Efendimmm, teletabi beni mimlemiş,çook çalışmam lazım çokk...

kork!


"isimlerden kork. isimler kimlik üzerinde kudrete sahiptir. başkaları isimleri silah olarak kullanabilir. isimler senin boyutlar boyunca izlenmene sebep olacak kancalardır.
isimsiz kal, ve güvende ol.

ben isimsiz olanım."

24 Mart 2009 Salı

kendi

"kendi alevinle yakmaya hazır olmalısın kendini:
önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki?"
sen"daha eskidir"ben"den
"sen"kutsanmıştır ama
"ben" henüz değil:
onun için insan sokulur komşusuna..."

mektup


Bilmem kaç küsür sene önce yazdığınız mektuplar,kimindir? Yazanın mı,yazılanın mı?
Öğrenmek hakkımıdır kişinin gidişin sebeblerini,zamansız olan aşkın tozunu! Bu sorunun cevabı için kıvranıyorum,ya verip kurtulacağım,ya da içimde hep azap olacak.
hatalarımdan koru beni!

vincent


Vincent - Tim Burton'un kısa filmi(Türkçe altyazılı) from Kısafilmci on Vimeo.

geçmişte kalan

benim kadar mecnun olsan sevgilim,
mücevherlerini atıp, bileziklerini satıp

gözlerimde uyurdun



22 Mart 2009 Pazar

Şu an


Bu günlerde kimi görsem "zar adam" ı okuyor.Bir tür ıssız adam furyası gibi,tüketimdeyiz.Erkekler seks yapmak istiyor,sonra yürüyüp gitmek;kadınlar aynı anda üç- beşiyle çıkmak istiyor.Pazardan alınan karpuz misali,dokunup ,koklayıp öyle almak istiyoruz.Benden yaşça küçük kız arkadaşım,inatla bolca göstermek ama vermemek istiyor,vermemenin bir adaba bağlı olduğunun farkında değil henüz ,öğrenecek.Ya bardaktan boşanırcasına yaşamak istiyoruz,ya da nihilist olup debelenmek.neden en çok sevilen-istenilen-değer verilen olma arzusu? En çok diye bir şey var mı, yok.

şu an, şimdi, burada var.


ayağı kırık bir at var kalbimde, kim vuracak?

19 Mart 2009 Perşembe

Yalnız bir çingene


Her şeyi bir hikayeymiş gibi anlatıyor
dunyayi artik yasarken degil anlatirken seviyordu
Yalnızlık da istenilen bir şeydi aşk da üstelik
Yalnızdı işte bir şeyler tasvir edecekti
Neyi tasvir edecekti dunya uzak
Sevgilisiyle aylardır görüşmüyorlardı
Kimse sevgilerini bilmiyordu

"Artık güzel bir şey söyleyebilir miyim?"
Sonbahar yaprakları topluyor
Kalın bir kitabın içinde kurutuyordu
Sarı yapraklar iyice kuruyuncaya dek kitabı okumuyordu
Üstelik yalnızdı
sevgilisi çok uzaklardaydı
Müzik de duygudaş bir sanattı üstelik
Her yer sarıydı her yer kırmızıydı
Her yer yapraklarla örtülüydü
Yer görünmüyordu gerçekler örtülmüştü
dunya gercek degildi
Kendisi de gerçek değildi, kimse onu tanımıyordu
Bir bu kentin mekanı kalmıştı gerçek
insanlar yoktu da kuramlar mı vardı
Kimse dünyaya inanmıyordu
Güneyli bir çingene ölüyor
Yerini bir kuzeyli alıyordu

"hala guzel bir sey soyleyebilir miyim sahiden?"

Dünya kendisini yapraklarla örtüyordu
Sarı bir sokakta bir sonbahar tünelinde
-Akdeniz'in tanımadığı bir güzellikti-
Yerden bir yaprak kaldırıp altında dünyayı arıyordu
Bir köşe lambasını yakıyor oturuyordu
Işığın dar dünyasında kendine ait bir mekan
Kendine ait bir hayat
Kendine ait bir bilgelik buluyordu
Dünyayı kaldırdığı yaprağın altında seviyordu

"Söyleyemem, nasıl söylerim artık güzel bir şeyi?"

Kimse yalnızlığını bozmuyordu
Bir sonbahar yaşanıyordu
O bu sonbaharın sahibiydi
Sevgilisi çok uzaklardaydı üstelik
Üstelik onu çok seviyordu
Evine dönüyor, bir köşe lambasını yakıyordu
Kurumuş yapraklara bakıyordu
Işığın kendine ait odasında o kalın kitabı okuyordu

Dünyayı deli gibi anlamak anlamak istiyordu


18 Mart 2009 Çarşamba

sevgilim hayat

Aşk diye hırpalıyoruz hayatlarımızı,onca tepişmeden sonra da hadi deyip rutin hayatımıza giriveriyoruz.Eee hani o aşkın yakıcı ,yıllara yayılmış öyküsü,hani sonsuza kadar var olacaktı aşkımız.Hani hep kapıdan gireR girmez öpüşecek,sevişecek ve yemeğin altını yakacaktık.Olmadı değil mi,adını hayat koyduk.Sadece seçimlerimizle değil ,bizm dışımız da da şekillenen hayatımız bize bazen oyunlar oynadı ve şimdi arıyoruz inatla ,bizim olmasını istediğimizi.

sevgilim hayat
yüzüme bak ve

yüzümü hırpala
yüzümü değiştir,
dağlı bir anlatım bırak

16 Mart 2009 Pazartesi

Ne...


rüzgârı acıtan doğu
yeter mi anlamama.
avunmak için
dörtlükler ve haritalar
topladım çantama taşlar biriktirdim
saçlarımı uzattım kahırla.

senden konuşan
o tuhaf kalabalığın ortasında
baktım dağ göllerinin derin uykusuna
görünen tüm yollara baktım gücüm yok
acıyan yaralarını sormaya

orada tanrının biliniyor kuşlar
kadınlar tanrının biliyor kuşları
ve soruyorlar ona
tanrım ne yaptık sana
kuşlarının kanatlarını mı kırdık
ne yaptık sana

tanrı sessiz
annem kadar sessiz
bakarak
neden bekliyorsunuz burada
diyordu kalanlara

ah sevgili ten!
neden bekliyorsun burada
alıp kokunu git
git o acı rüzgârın ardından.


b.m

elçi

Herşeyin bir şekli var ama sözler en güçlü silahımız,ne yaparsanız yapın cümlelerinizi kaybetmeyin!Kimisi fransızcadan etkileniyor,kimi rusçadan,gülmeyin ,elimde örnek var alenen.Bense cümlelerin büyüsüne kapılıyorum,hangi dilde olursa olsun tek bir cümle ile yıkılabilir bütün kalelerimi,tanrı elçiye zeval vermesin.
You can call me x,
You can call me y,
You can call me z,
You can come and try.
Come and try.

deneme yayını...

15 Mart 2009 Pazar

beceriksizlik ve özenti...

Teletabi her pazar "pazar şarkısı " yapıyor,bu pazar bende yapacağım,tek sorun hala yılın beceriksizliğiyle nasıl video ekleniyor bilememem.başka bloglara baktıkça ağlıyorum.Becerikli arkadaşlarımın önünde saygıyla eğiliyorum.

linki veriyorum,dinleyin....

14 Mart 2009 Cumartesi

...


'seni sonsuz biçimde buldum o biçimi almıştın/sandöviçlerle, kötü şehirle, terle başbaşa kalmıştın/yürüdü üstüne herkesin neonu, herkesin babaannesi/herkesin en eski olan kökü, en eski hanesi / yeşili bozup suya çevirdin, akşamı sonsuz uzattın / ne buldunsa o akşama uygun, ne buldunsa ona kattın //(...) sen bir atmacanın en uzun çığlığısın her türlü gökte/ göğü büyüttün, otobüsleri aldın, şehirleri ufalttın //(...)seversin diye söylerim her şeyi, sana uygun olsun / çünkü her şeyin birbirine uygununu sen bulursun //gel ellerini ver en güzel ellerini öyle / ruhum, ateş yüreğim, kokum, birlikte öyle!'

post -it


"...çünkü, aramızdaki derin ve ani arkadaşlık hissinin artık kabul edilmiş ve anlaşılmış, fakat giderilmemiş olan o cinsel gerilimden doğduğunu düşünüyordum, sanırım o da böyle düşünüyordu. her ikimiz de sürgün olduğumuzdan, çok ihtiyaç duyduğumuzdan ve zorlu yolculuğumuzun gün ve geceleri boyunca çok iyi kanıtlandığından artık aşk bile denebilecek bir arkadaşlıktı bu. dokunabileceğimiz tek biçimde dokunmuştuk birbirimize. orada bıraktık. doğru mu yaptık bilmiyorum..."

13 Mart 2009 Cuma

hıh

bunca zamanın eskitemediğini yaşamaktan hoşlanıyorum,beni seviyor
cümlelerinde ki gizli tutku işaretleri,aklın bedenimde kalışı,
depresyonun ağababasını yaşarken de sevişebiliyor insanlar,deneyelim mi?

Fillerin Prensesine...



Tam bir yıl önce kayboldum.

O gün bir mektup aldım.

Beni fillerle yaşamımın başladığı yere

geri çağırıyordu.

Lütfen aramızda bir yıldır süren

sessizlik için beni bağışla.

Bu mektup sessizliği kırdı.

Sana yazacağım 365 mektubun ilki.

herbir sessizlik günü için bir tane.
Asla bu mektuplardaki kendimden

fazlası olmayacağım.

Bunlar benim kuş yolu haritalarım.

ve bunlar doğru olacağını

bildiklerimin hepsi.

Herşeyi hatırlayacaksın.

Herşey öncesi gibi olacak.



nihayet amin!

11 Mart 2009 Çarşamba

depresyon efendisi


(yazıyı aldım,cebime koydum,kendimi ayna da gördüm,bütün ışıklar kapalı şimdi.)


"Evde öyle oturuyorum. Akineton içtim. Yapay bir huzur. Anlamadığım bir müzik çalıyor. Kafam hem iyi, hem çok kötü. Her şeyi daha da acayipleştirmek için siyah gözlükler taktım. Evde öyle oturuyorum.Depresyon günlerimin sabahlığını da giydim tabii: Lacivert kadife ve arkasında nefis bir turkuaz kuş var. Bunu giydim mi, artık iş biter. Kış gelmiş, sobanın üstüne de Depresyon Efendisi oturmuş demektir. Bir kestane pişirmediği kalır. Ama kendine acı bir kahve koyar. O acı kahve depresyon kahvesidir de, ben ondan içmem.Bu depresyon dedesi geldi beni on iki yaşımda buldu. On iki yaşındayken anneme gider, 'Anne, canım sıkılıyor' derdim. Daha o zamanlar Baudelaire, Spleen filan okumamıştım. Tam şu anda ezan okunuyor. Biraz yukarıdakini hatırlayın diyor. Kimbilir belki o hepimizden daha da yalnız. Onun yukarıda olduğunu bilseydik, hepimiz çok sevinirdik değil mi?Hâlâ canım sıkılıyor. Böyle zamanlarda hiçbir şey iyi gelmez bana. Kitap okuyamam, yazamam, kendime çay bile yapamam. Kendimi dışarı atarım, o zaman da kurtulamam. Çünkü insanlarla aramda Depresyon Efendisi vardır. Telefonla konuşamam ya da tam tersine bir telefon obsesyonu başlar. Herkesi geceyarıları uykularından uyandırırım. Saatin tik taklarını dinlerim bir tek. Yalnızca Ufo kitapları ya da mistik kitaplar okuyabilirim. Çünkü çıkış yolları bir tek onlarda vardır.Onlar Depresyon Efendisi'ni öldürürler. Depresyon Efendisi bohçasını alıp başka bir eve gider. Geçici bir ayrılıktır ama bu. Tekrar döneceğini, sobama döneceğini bilir. Edgar Allan Poe buna başka bir şey demiş. 'Kuzgun' demiş o bu duyguya. Ece Ayhan 'görünmez köpeğim' diyor. Sylvia Plath 'Lale' diyor.
Depresyon Efendisi nedir aslında size söyleyeyim mi? Depresyon Efendisi insanı gönüllü olarak Auschwitz kampına gönderecek kadar zalim bir arkadaştır. Ama bizi en yakından tanıyan, o yüzden de vazgeçemediğimiz bir arkadaş.

Billie Holiday'in dediği gibi:

"Günaydın kalp acısı,

Oturmayacak mısın?

Beni en iyi tanıyan sensin."


Sonra depresyon bulaşıcı bir hastalıktır. Depresifleri hemen herkes anında terk eder. Hiçbir şey yapamazsın. Depresyon Efendisinin kahvesine mecbur kalırsın.

Merhaba Depresyon Efendi,

Kestane pişirmeyecek misin?

Benim en kıskanç sevgilim sensin!"


10 Mart 2009 Salı

giz ses




Bir rüzgarda buldu seni bir rüzgarda yitirdi,


penceresinden baktı sine sine yağan uçarı yağmura


ve essin dedi,


bir daha essin,


sen çünkü bana eşsizsin...
e.b.

6 Mart 2009 Cuma

tut

Dağılmış saçlarımın arasından geçen parmaklarıyla,slow motion bir öpüşme yaşasam,hani tadına doyamıyormuşum gibi dudaklarının.Hani yaşam duruyor da bu dünyada ve aşıkların kendilerine has saati başlıyormuş gibi bir saatte.Yaktığım mumlar kendiliğinden sönmemeli.Tuhaf boşluk anlarından geçiyor ruhum ,igne deliklerinden, adını koyamıyorum , kimsesizliğimin. Aşıklara özgü o gerimi yaşamak istiyorum şimdi,hani böyle koptu kopacak bir köprüden geçer gibi.Uzanmış bir elim var,tut beni.
Tutku olası hallerle açıklanabilir ama birini giysileri içinde bile tutkuyla sevmek...Dokunmasız,birinin giysilerini öpme koklama isteği.Hava ,puslu ,hava gri.Öylesine yatağa saçılmış giysileri öptüm,ağladım.
Yaşam ,neden bu kadar ağırsın bana?

ikilem

sevdiğin her şeyden
daha çok istediğini
sevmediğin her şeyden
korkarak bırakıp gidiyorsun...

3 Mart 2009 Salı

fetish


İçinde hiç fetish duygusu olmadığını söyleyen insanlara inanmıyorum,sanki utanıyorlar gibi.Tabuları yıkmak zor,ne güzel saçların var diyebiliyorlar ama kimse ne güzelmiş senin ayakların demiyor.Tanrı yanlış yerlerimizi kapatmış olmalı,saçımızdan değil ,ayağımızdan utanıyoruz.



Amin!


yeşili koru...


çok fashion günler geçiriyorum,yeşili koru,yeşili sev.

istek


2 Mart 2009 Pazartesi

Üşüdüm,üşüyorum...


Eskiden çok üşümezdim,herşeyden sıcaktı yaşam.Koyu kestane saçlarım,rüzgarda öylece uçuşur ,ben dudağıma değecek diye korkmazdım.Sanki hastalıklar,ölümler bize uğramıyordu ve ben sonsuz mutlulukla ödüllendirilmiş gibi yaşıyordum,umursamadan.
Birden üşüdüm,sonsuz üşüdüm .Hayat verdiği ödülü almış gidiyordu,bense yakalamaya çalışıyordum bana ait olduğunu düşündüğümü.
Yakalayamadım,benden o sessiz mutluluğunu çekti hayat.Türkçe sözlerin içinde fransızca bir kelime gibi sırıtıyor ,hiç bir yere uymuyordu huzur.Üşüdüm,üşüyorum ...üşüyeceğim diyecektim ki,a.schitzler'i hatırladım.

"sanırım artık uzunca bir süre icin uyandık.." dedi,
"sonsuza kadar" diye eklemek istedi ama (...) o fısıldadı;

"gelecegi hicbir zaman ise karıstırmamak gerek.."

Geleceği işe karıştırmıyorum,
bugün,
soğuk ,çok soğuk
daha da soğuk
buz sanki!