(tıklayınca açılır fizy'nin kapısı)
az sonra yağdı yağacak yağmur, ısrarla saklıyor baharın güneşini... kıpırtısız bir rüzgarın fısıldadığına yeniliyoruz, şiirler düşüyor aklımıza, filmler raflardan iniyor, ölümdür doğuşun öncesi, beklemesi gibi toprağın, tohumlar çatlamadan hemen önce hava buz kesiyor.yine de umut hep yanıbaşımızda. dallarından ayırıyoruz fideleri, evlerine yerleşen yeni kiracılar gibi, köklensinler istiyoruz saksılarında, güneşe kaldırıp yüzlerini. şarkılar bir başka çalıyor kutlama 'nın sözlerini düşünüyorum,
kirazlar olmadan tez vakitte,
asmanın sürgün veren dallarında,
nergisin, zerenin taç yapraklarında,
seninle baharı kutlamaya geliyorum...
bahar kapının hemen arkasında, dört duvar içinde yaşanmaz diyor birileri,takmıyoruz. yeniliriz bazen kendimize, acımıza, hayata oysa yürek hep yolunu bulur, taşların arasında nasıl büyüdüğünü bilemediğimiz bahar çiçekleri gibi, yürek yolunu bulur. bambaşka bir şarkı düşüyor posta kutuma, melodiler birbirine giriyor, yine de kaybolmuyor sahibinin sesi. oysa bu film bu ülkede bile değil ama öyle tanıdık ki sesleri, duydunuz mu tranvayın düdüğü ? dünyanın başka bir yerinde insanlar uyurken, çalışırken, nefes alırken, yaşarken ve değişirken mevsim ölüme, bahar işte tam şurada, saklanan mavilikte, ısınan suda ve insanların yüreklerinde. kaçımız yaşıyoruz istediğimiz hayatı, yine de bahar,yine de, inadına... geliyor ve tutuyor elimizi. içimizdeki tüm ağaçlar çiçek açıyor, kirazlardan küpe yapalım diye, mevsimi geldiğinde. diyor ki şarkıda, quanto tempo può durare? insanın sonsuzluğa inanası geliyor birden, sonsuz bir bahara, bir daha asla kış olmayacak gibi inanası... ve sonra birden büyütmek için hayatı, yağmur başlıyor, iyi ki...
şurayı götürün dedim onlara
burayı da, burayı da
alın götürün dedim
çimenlerin tirşe buğusunun üstünden
tirşe buğunun düşlere değen üstünden
düşlerin ayçiçeği giysilerinin üstünden
o zaman anlatırım dedim onlara
pencere önümün niye uçtuğunu.
evet
dönüp geliyor az sonra
kolumun altına yerleşiyor
kendisiyle yer değiştirir gibi
itiyorum onu, itiyorum, itiyorum
bütün zamanlar bitti diyorum -anlasa ya-
iki tek kiraz ağacı kaldı yalnız
iki tek kiraz ağacı
ilkyazlar ve bütün başlangıçlar bitti
kiraz ağacı? o da
gözlerimin deli kırmızısını yıkamak için
ağladıkları zaman.
ne vardı sundurmamın üstünde -ne vardı-
anımsayamıyorum şimdi
-pek şimdi değil, çoktandır-
yağmurlar yağdığı zaman büyüyen
geçmişi olmayan bir saksı mı
yoksa
bir sap çiçek mi -saksısız-
kaçışına uğrayan bir çiçek?
neden olmasın
yağmurlar
yağmurlar yağdığı zaman.
sular insanlar gibi geçiyor aklımdan
mavi aklımdan
sordular- anımsıyorum-
bir gün
neyle örtülürmüş ki su
suyla demiştim -elbette suyla-
ya yaşam
bir başka yaşamla, bir başka, bir başka, bir başka,”
oysa bütün yaşamlar bitti
ilkyazlar ve bütün başlangıçlar
sular
insanlar gibi duruyor aklımda.
dişlerimin arasından gösteriyorum ellerimi
korkuyla kaçışıyor güvercinle karanfil
dönüp arkama bakmıyorum
odalar bitti çünkü, merdivenler de
dışarsı var: şurası, burası, orası
ve yağmur- yağmurlar-
ah şu yağmurlar durmasa ya
ne güzel ıslanıyor ilkyaz
ne güzel, ne güzel, ne güzel
denize zorla sokulmuş
ağlamaklı bir çocuk gibi.
e.c