6 Nisan 2011 Çarşamba

yer, gök ve yürek çiçek açmıştır...




(tıklayınca açılır fizy'nin kapısı)

az sonra yağdı yağacak yağmur, ısrarla saklıyor baharın güneşini...  kıpırtısız bir rüzgarın fısıldadığına yeniliyoruz, şiirler düşüyor aklımıza, filmler raflardan iniyor, ölümdür doğuşun öncesi, beklemesi gibi toprağın, tohumlar çatlamadan hemen önce hava buz kesiyor.yine de umut hep yanıbaşımızda.  dallarından ayırıyoruz fideleri, evlerine yerleşen yeni kiracılar gibi, köklensinler istiyoruz saksılarında, güneşe kaldırıp yüzlerini.  şarkılar bir başka çalıyor kutlama 'nın sözlerini düşünüyorum, 

kirazlar olmadan tez vakitte,


asmanın sürgün veren dallarında,

nergisin, zerenin taç yapraklarında,

seninle baharı kutlamaya geliyorum...

 bahar kapının hemen arkasında,  dört duvar içinde yaşanmaz diyor birileri,takmıyoruz. yeniliriz bazen kendimize, acımıza, hayata oysa yürek hep yolunu bulur, taşların arasında nasıl büyüdüğünü bilemediğimiz bahar çiçekleri gibi, yürek yolunu bulur.  bambaşka bir şarkı düşüyor posta kutuma, melodiler birbirine giriyor, yine de kaybolmuyor sahibinin sesi. oysa bu film bu ülkede bile değil ama öyle tanıdık ki sesleri, duydunuz mu  tranvayın düdüğü ? dünyanın başka bir yerinde insanlar uyurken, çalışırken, nefes alırken, yaşarken ve değişirken mevsim ölüme, bahar işte tam şurada, saklanan mavilikte, ısınan suda ve insanların yüreklerinde. kaçımız yaşıyoruz istediğimiz hayatı, yine de bahar,yine de, inadına... geliyor ve tutuyor elimizi. içimizdeki tüm ağaçlar çiçek açıyor, kirazlardan küpe yapalım diye, mevsimi geldiğinde. diyor ki şarkıda, quanto tempo può durare?  insanın sonsuzluğa inanası geliyor birden, sonsuz bir bahara, bir daha asla kış olmayacak gibi inanası... ve sonra birden büyütmek için hayatı, yağmur başlıyor, iyi ki...




şurayı götürün dedim onlara

burayı da, burayı da

alın götürün dedim

çimenlerin tirşe buğusunun üstünden

tirşe buğunun düşlere değen üstünden

düşlerin ayçiçeği giysilerinin üstünden

o zaman anlatırım dedim onlara

pencere önümün niye uçtuğunu.



evet

dönüp geliyor az sonra

kolumun altına yerleşiyor

kendisiyle yer değiştirir gibi

itiyorum onu, itiyorum, itiyorum

bütün zamanlar bitti diyorum -anlasa ya-

iki tek kiraz ağacı kaldı yalnız

iki tek kiraz ağacı

ilkyazlar ve bütün başlangıçlar bitti

kiraz ağacı? o da

gözlerimin deli kırmızısını yıkamak için

ağladıkları zaman.



ne vardı sundurmamın üstünde -ne vardı-

anımsayamıyorum şimdi

-pek şimdi değil, çoktandır-

yağmurlar yağdığı zaman büyüyen

geçmişi olmayan bir saksı mı

yoksa

bir sap çiçek mi -saksısız-

kaçışına uğrayan bir çiçek?

neden olmasın

yağmurlar

yağmurlar yağdığı zaman.



sular insanlar gibi geçiyor aklımdan

mavi aklımdan

sordular- anımsıyorum-

bir gün

neyle örtülürmüş ki su

suyla demiştim -elbette suyla-

ya yaşam

bir başka yaşamla, bir başka, bir başka, bir başka,”

oysa bütün yaşamlar bitti

ilkyazlar ve bütün başlangıçlar

sular

insanlar gibi duruyor aklımda.



dişlerimin arasından gösteriyorum ellerimi

korkuyla kaçışıyor güvercinle karanfil

dönüp arkama bakmıyorum

odalar bitti çünkü, merdivenler de

dışarsı var: şurası, burası, orası

ve yağmur- yağmurlar-

ah şu yağmurlar durmasa ya

ne güzel ıslanıyor ilkyaz

ne güzel, ne güzel, ne güzel

denize zorla sokulmuş

ağlamaklı bir çocuk gibi.

e.c