13 Ekim 2009 Salı

omayra


cevabı ömür süren bir soru bıraktım sana

mendili kan kokan sevgili arkadaşım

usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım

elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür

adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın

macerasında

yolun sonunu söylüyordu

günahkâr iki melek olan sağdıçlarım


al birkaç bulutlu sözcük

atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman

mekik, taflan, kar kesatı bir iklim

aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik

bu ilişkinin topografyasını

mezhepler tarihinden bulup çıkardım

adanan boynunda o gümüş zincir

bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda

işte yazgının kara zırhlısı!

kork! kutsal kitaplardaki kadar kork!

çünkü hiçtir bütün duygular

korkunun verimi yanında


benim ruhum nehirler kadar derin!

kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin!


arı bir sessizlik duruyor

şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta

gövdenin demir çekirdeği

kalkan teninin altında

sana okunaksız bana saydam giz

içindeki uğultunun izini sürüyorum

bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini

harabeler diriliyor

heykeller tamamlanıyor

kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde

başka çağlara gidip geliyoruz

aşk tanrısı için

seviştiğimiz ve uyuduğumuz sahillerde

aşkın kaplan ve yılan düğümüyle


öpüyorum seni boynundaki yaradan

iniyorum kaynağına

aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor

dokunuşlarımın parıltısında

düğümlü mendilin, gümüş zincirin

sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler

çözülüyor avuçlarımda


tılsım tamamlanıyor

ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte

indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor

zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim

tılsım tamamlanıyor

dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle

sevgilim oluyorsun

uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında

bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına


adın yoktu tanıştığımızda

eksiğini de duymadık

bazen bir rüzgârı, bazen birkaç zeytini

adının yerine kullandık


adın yoktu tanıştığımızda

sonra da olmadı

çünkü başka biri oldun zamanla


şimdi adın var

şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri

yükseliyor ve tehdit ediyor

kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini

yüzümün pususunda geziyor

sularda bilenmiş bıçaklar

uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım

etimle ruhum arasında çelişen ilke

geri döndü bana

kendi ellerimle kurduğum kara büyüden

içimdeki tarih bitti

siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini

ve şimdi adın var

ve şimdi ikimizin vaktinde

intikam saati geldi


omayra, bu adı verdim sana

ve mevsimleri bütün anlamlarıyla

iki çakılına bir deniz vereyim

hayallerine mavi buğday

dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim

esmer ve çırılçıplak bir gecede

bütün düşmanların gelecek

koynumdaki cenazene


seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken

kucağımda başın

gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını

kendi enkazımın üstünde

kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan

öldürerek yaşatacağım seni kendimde


ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün

gücünden habersiz sakin gülüşün

kamçılıyor içimdeki bütün köleleri

ben ki hileli bir oyun,

birkaç kırık zar

ve kara muskalı tılsımlarla

almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime

asıl sen tutsak etmişsin beni

dünyaya kapalı kapıların ardındaki

içi boş sessizliğine


sığlığın, sevgisizliğin

o sonsuz kendiliğindenliğin

dünyanın sana değmeyen yerleri

nasıl da çekici yapıyor seni

o kadar bağlandım ki

tutkusuz bedenine

ya öldüreceğim seni

ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne


sayıklayan bir ağaç gibiyim omayra

uğultusu geliyor ta derinden

gövdemin geçtiği masalların

içimdeki deprem ayakta tutuyor beni

geri dönüp vuruyor çalınmış zaman

bak sana korkaklığımı veriyorum

var olmanın bütün varoşlarından

ben yenildim, işte silahlarım

tılsım tamamlandı

sonuna geldim çizgilerini sildiğim

bir büyük haritanın


aşkım ölümün sınırında omayra

olduğun yerde kal kımıldama!