28 Ağustos 2009 Cuma

...

içimdeki eksiği çıkardım attım
sor bakalım pişman mıyım?

güne not



derin bir sessizlikle oturuyorum balkonda,sadece ağustos böcekleri ve sokak lambasında tuhaf bir ses çıkaran baykuşun dışında çıt çıkmıyor,kendi nefesimi duyamadığımı farkedip dinliyorum. son bir kaç senedir disko çocuğu kıvamında gezmeyi sevmediğimden ,evdeyim.ne kadar karanlık,ne kadar sessiz ,ne kadar huzurlu.bugün babamın kütüphanesinde kendime kitap seçmeye çalışırken,bu okunmuşluk kokusunu ne kadar sevdiğimi anladım,üstelik kitabın arasından öyle bir hediye çıktı ki benim için... sadece bir aylığım,babamın kucağında ,resim neredeyse silik,sadece babamın yüzü ve omuzunda uyuyan ben, resmin kala kala bu parçası kalmış,örselenmiş, yırtılmış, solmuş, şimdi bakıyorum,babam o zamanlar bugünleri hayal edebilmiş miydi,benim için umud ettikleri olmuş,yapmak istediklerini yapmış mıydı,acaba babam için bir başarı mıydım,bir kaybediş mi...

anneme bakıyorum,benim yaşımda iki çocuklu bir kadınmış annem, oysa hep ne kadar büyük gelirdi bana,gencecik bir kadınmış halbuki,en az benim kadar hayalleri umutları olan.saçlarını hatırlıyorum annemin ,dönemin modasına uyup perma yaptırmıştı,onu aynada gören babamı gülme krizine sokmuş,günlerce saçını düzeltmeye çalışmıştı.bugün olsa bonus reklamına çıkardı annem.

bütün gün kendimi sudan çıkaramadığımdan ,acıyan sırtıma krem süren bir annem var,eve geldiğimde yemek pişirmiş olan bir babam, rüzgar çarpacak diye azarlanıyorum,huysuzlanıp küsüyorum.ve şu an kendimi çok şanslı hissediyorum,bir aileye sahip olmak herşeydir ,nimettir.
(bu resim kreş günlerimden kalma,baktığınızda sağdaki benim işte... alenen albümden araklamıştım bunu,annem bende olduğunu anlasa çok kızar,bakarsınız ceza bile verir,eğleniriz bizde.)


kendini öldürenler



yaşamdan daha değerli bir şey alamayacağıma inanıyorum, bu anların bana verdiği tattan daha değerli birşey. bazen uzatma yolunu buluyorum bu anları, birkaç kez başardım bunu, camlı aydınlık bir kahveye oturararak, sokağın geliş gidişlerini gürültüsünü, parıldayan renklerle sesleri ve içerinin bütün bu uğultuyu dengeleyen dinginliğini algıyarak.
çok hayal kırıklığına uğradım, çok vicdan azabı çektim birkaç yıl içinde, yine de en içten sevdiğim şeyin bu susku bu dinginlik olduğunu söyleyebilirim. fırtınalara kavgalara göre degilim ben: bazı sabahlar tir tir titreyerek insemde sokakları dolaşmaya, meydan okur gibi atsamda adımlarımı, yine söylüyorum, tek istedigim şu yaşamdan, bıraksın gözleyeyim onu.

ama bu alçak gönüllülük bile bir kusur acılığı bırakıyor bazen. farkına ilk dün varmadım insanın yaşamak için başkalarından önce kendisine karşı kurnaz olması gerektiğinin. önceden, yaptıklarını kendi bilinçlerine karşı gösterecek bir nedenler zinciri hazırlayıp kötü bir davranışta bulunmayı, bir haksızlık yapmayı ya da yalnızca bir kaprislerini yerine getirmeyi başaran insanları kıskanıyorum. büyük kusurlarım yok (bu güvensizlik yüzünden savaştan çekilip sessiz bir yanlızlık aramak kusurların en büyüğü değilse)ama bana verilen pek az şeyin tadını çıkarırken kendimi kurnazca kullanmayı, kendime sahip olmayı bile beceremiyorum. "

c.p