30 Nisan 2009 Perşembe

güzel bir rüya


güzel bir rüya:

yanımda birisi

var, tanımadığım

birisi.

"ben yokken

ne yaptın?" diyor.

"i didn't exist" diyorum.

"ben de" diyor.






Everybody's fool

sözlerine takıldım...

hani maskelerden şikayet ederken hepimiz ,kendi maskemizi çıkarmayı unuturuz

üstelik bu diziden hoşlanıyorum,bütün o dantelli kıyafetlerden de.

kim getirecek bize,ellerimizi ısıtacak güneşi?


Göklere inanırdım eskiden

ama sen, denizlerin derinliğini gösterdin bana,

ölü kentleri,

unutulmuş ormanları,

boğulmuş gürültüleriyle.

Gök, şimdi yaralı bir martı,süzüldü denize.

Sana kargaşalığın üzerindeki

köprüyü kurmaya çalışan bu el kırıldı.

Bak bana:

ne kadar çıplak ve suçsuz

duruyorum önünde.

Üşüyorum.

Kim getirecek bize

ellerimizi ısıtacak güneşi?

Susuyorum.

Dinliyorum.

Kimseler geçmiyor

gecemizin karanlık sokağından.

Yıldızlar kazaya uğramış

karanlık surların ucunda sendelerken

koparılıp alınan bir kartalın

paslanmış gözlerinde.

Bağlı ellerin kapıyor çıkış yolunu.

Yalnız senin sesin adımlıyor gecenin dehlizini

çarparak taşlara uzun kılıcını.

Vakit geç,

Ölüm geri çeviriyor beni.

Hayat istemiyor.



Ben şimdi nereye gidebilirim




29 Nisan 2009 Çarşamba

hal

  • uyuyamıyorum
  • seyredemiyorum
  • dinleyemiyorum
  • okuyamıyorum
  • ağlayamıyorum
  • kaçamıyorum
  • tutamıyorum
  • alamıyorum
  • düşünüyorum

bu çaresizlikten nefret ediyorum.

kolye

hayatımın yarısı telefonda geçiyor. telefonla konuştum,...kapattı,ağladım.on dakika sonra yağmurun sesini duyunca panjurlarda zor attım kendimi sokağa...çok çabuk sahile
ulaştım,yağmur ellerime damlıyordu ,saçlarıma,yüzümü ıslatıyordu,ağladığım belli bile olmuyordu.tam o sırada çöp kutusunu farkettim ,boynumdaki iki aynı kolyeden birini çıkardım attım.içimde beklediğim rahatlama hissini bulamadım,rio çalarım kayalıklara düştü,nedense benim gibi ıslanan ama çok konuşmayan biri onu kayaların arasından çıkardı,bir yabancının ipodunu kulağıma taktım,ikimizinde kafasından sular süzülürken ve birbirimizin müziğini dinlerken öylece oturmanın niye beni rahatsız etmediğini anlayamadım. yağmur dinene kadar oturduk.dönerken çöp kovasına uğradım,kolyeyi alıp cebime attım.garip bir huzurla doldum.

bu fırtınanın gidişine daha zaman var ,anladım.

kim

''çiçek istememiştim, istediğim sadece ellerimi çevirerek uzanmak ve büsbütün boş olmak.''

azalış

Çünkü bizler duydukça azalıyoruz;bizler geçiyoruz verdiğimiz solukla;közden köze hafifliyor kokumuz.Belki biri çıkıp diyecek:Evet, içimde kan oluyorsun,bu oda ve bahar seninle doluyor...Neye yarar,bizi tutamaz o da; onun içinde,onun çevresinde eksiliriz..
Bak,ağaçlar sürüp giden,oturduğumuz evler duruyor daha.

Yalnız biz hepsinin yanından geçiyoruz
bir soluk gibi....

duy da inanma!

İnsan gözlerine inanamadığı şeyler okuyabiliyor hayatta,az önce okuduklarım gibi.Az önce kalbimin mezarını kazdım,imkan olsa o mezara kendimi kapardım.bazı şeylerden çok korkuyorum,farz-ı misal önyargılardan ya da en iyi arkadaşlarımdan biriyle sevgili sanılmaktan ödüm kopuyor,bunu sevdiğim insanlar yapınca durum daha da bir tuhaflaşıyor,insan ikilem yaşıyor kalayım da açıklayayım mı,ya da hay lanet olsun mu diyeyim diye! mesela son bomba,sevgili arkadaşım gölge...Hani biz kendimizi bir karında yattık kardeş olsak bu kadar olmazdık diyorduk ya,meğersem sevgiliymişiz,yaa,kulakların iyi duysun ,insan oğlu nasıl uyduruyor.Hani gidecektin ya başını alıp eylülde ekimde benim içinmiş haberin olsun.bugün hakikaten kendi beşer halimden utandım,keşke taş olsaydım!

28 Nisan 2009 Salı

27 Nisan 2009 Pazartesi

çakıl

Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar
Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlar
Döndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça yanar dudaklarım
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde.


içimden gelen



aslında hepsini b.o. dan dinlemek lazım ama niyeyse şu an bulamıyorum,avazınız çıktığı kadar değil usul usul söyleyin,duyun... sensiz olmaz

26 Nisan 2009 Pazar

.


telefonum çaldı,konuştuk
ürkek,telaşlı,kızgın ve öfkeli sesi.
bir sesin bütün bu duyguyu aynı anda hissettirmesine şaşıyorum.
durmaksızın öğüt veriyor.
haklı olabileceğini düşünüyorum,
kararıyorum.

kapatırken can yücel geçiyor aklımdan ,ellerim soğuyor.
"Ne zaman yaklaştımsa ittiniz,
ve
Ne zaman geldimse gittiniz..
Siz; hep büyük ve önce idiniz,
Gerçekten öyle oldu,
Önce siz bittiniz..."

abuk


koş koş koş,bakalım neresinden tutacağım hayatı...
yüzdüm ,bu sene ilk defa... insan ne olursa olsun yaz kış yüzmeliymiş anladım.
eve döndüm taze kahve kokusu,dayanadım kruvasan yaptım,beni mutfaktan çıkarmayın!

ayna


...Elimin üstüne düşen başımı duyumsadım,ama kıpırtısızım...bir film seyrediyorum senin gözlerinle. İçimi çekiyorum bazı sahnelerde , ağlıyorum.
Amansız badireler atlatan bir kadının ,hiç olmayacak bir yerde
düştüğünde kimse elinden tutamadan parmaklarını kapattığına şahit
oldum,kirpiklerimi hissediyorum parmaklarımda.Anlar gelir anlar
gider ömürde,öyleyse hangi an sahicidir?Şimdi hangi rüyayı
görmekteyim kimbilir ki,gülümsemekteyim.


Sonsuzluğa uzanan ağacın dalları olsun istedim aşkım,hiç
olmayacak olanı diledim,sensizliği.bütün zamanlarda ve bütün
yerlerde tek gerçeği öldüre öldüre yaşamak istedim,gözgöre göre
koşup saklanmak ve hangi rüzgarın içindeysem,dönüp kendi koynuma
girmek istedim.gece karanlığında korkup banyoya koşarken ,senin
yüzünü aynada görüp sakinleştim.Saçlarıma yattım tenin diye,kokunu özledim.Ellerim ,kollarım,bedenim senden
ödünç aldıklarımdır,gözlerim senden bana bakandır.


bütün gidişlerim sanadır...

25 Nisan 2009 Cumartesi

şimdi...


Susku altın tozlu bir cevap sende

Acı vermek mi istiyorsun, gizemi

Sürdürmek mi?

Gümüş bir kaptan su içip

Seni düşünüyorum

Senin altın tozlu suskunu.

Bırak barok bir Mevlevi

Uzaydan dönerek insin kalbine

Bırak herşey herşey

Eriyip gitsin

Ağızdan pastel gibi başını da öne eğsin

Doğulu musun batılı mısın nesin?

Yoksa bölünmüş bir kişilik misin?

Yok gibisin, benim yok-sevgilim

Yoksa başka bir gezegenden mi

Geldin

Benimle uyu kanatlarımız

Birbirine değsin

Yok istediğim başka hiçbir şey

Bu esrarengiz loşlukta.

breaking dawn


could they be destroyed...forever?


When you loved the one who was killing you,it left you no options. How could you run,how could you fight, when doing so would hurt that you beloved one? If your life was all you had to give, how could you not give it?

If it was someone you truly loved?

24 Nisan 2009 Cuma

buzul

o gölde buzlarla cevrilmis, binlerce yıldır ölüydüm.
uyandırdın.

uyandım ve yanmis bir ormanın sisinde buldum uykumu.
geceye yapıstı gövdem.

bir buzulun derin ısıgından tene akan beyazlık

hatırlattı;

o gölde yürüdun sen.


ten ve iz birakarak.


23 Nisan 2009 Perşembe

özgü...


...bildiğim kendimi bildim bileli aşık olduğum

bildiğim ancak aşıkken varolduğum

bu yüzden benim için aşık olmak

yüzyıllardır hasretine katlandığım yokluğum..

"aşktan sözedildiğini duymamış olsalar hiç sevmeyecek insanlar var."

demiş la rauchfauld..

benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum...

body without organs


uyku,biraz uyku,bütün istediğim buydu!


22 Nisan 2009 Çarşamba

post-it/morning wish


öz


"...özü olmali gunesin.özü olmali sevismeyi duyan ve duyuran gücün..bizi saran sıcakligin.soğuyan gecelerin. ve geceleri bürüyen yıldızların. ve dolunayın. ve dolunayla birlikte uykusuz kalınan gecelerin soluk, sisli sabahlarında ölümü bekleyen insanların. ölümde bir günlük olay değil mi?..."

karanlık

Dünü defterime not aldım,daha kötü günlerimde olmuştu ,dün de
korkunçtu.Akşam rüzgar çıktığında saat yediye geliyordu,evren
istediğim hiçbirşeyi vermezken rüzgarı da ,çisiltili yağmuru da
esirgemedi.Diğer istediklerimin vakti gelmemiş olmalı.Herşeyin
vaktiyle geldiğine çokça inananlardanım.Çok uzun saat dışarıda
kaldım,sahilde.Böyle anlarda yanınızda en az bir insan
bulundurunuz,olmadı annenize haber veriniz ki,sizi eve dönmeye
teşvik etsinler.Yoksa benim gibi ucu tutulmamış bir zamanda asılı
kalabilirsiniz.İlk önce anlamadım ne kadar üşüdüğümü,çünkü yüzüm
de parmaklarım kadar soğuktu,yanıma gelen küçük tekir olmasa eve
dönmeyi asla düşünmeyecektim. Utanmazca gelip kucağıma
oturdu,yaşamımıza habersiz girenler gibi,
kendisinden çekinip ağlamayı bıraktım.Sonra garip bir
mırıltıyla ,kendisini çağıran sese,söylene söylene
gitti.Kendisini takip etmek için doğruldum.Adada ki,ışıklar
kararınca ,kendi karanlığımı farkettim,nereye gitsem benle olan
karanlığımı,herkesten daha sadık,herkesten çok içimde,bazen
herşeyi görmeme engel olan karanlık.

İçimi çekip,baktım.Hadi eve gidelim dedim!

21 Nisan 2009 Salı

yatağında dururken aşk,kanadı kanar kuzgunların!

ağladım,
sonsuz ağladım,
kendime çok kızdım
nothing which we are to perceive in this world equals
the power of your intense fragility:whose texture
compels me with the colour of its countries,
rendering death and forever with each breathing
(i do not know what it is about you that closesand opens;
only something in me understands
the voice of your eyes is deeper than all roses)

Tori Amos-"Sleeps With Butterflies"

an.

"ey bilene bilene tükenen bıçak!..bir şeyler yap,eskimeden gökyüzünün kutlu maviliği...."

20 Nisan 2009 Pazartesi

düne dair...

Saat kaçtı bilmiyorum,içiyorduk ve delice dans ediyorduk.Aklımsa başka şekilde çalışıyordu,başka bir yerde,başka birinin yanında. çünkü herşey bişey kokar bazen ,biri size sözcükleriyle gelir,kokusuyla,kalbiyle ,teniyle ,herşeyiyle gelir.Durup sevmek istiyorum,durup nefes almak ,durup kalbimi göstermek,kendimden soyunmak,koşmaktan yorulmak.Bütün bunlar kafamda dolaşırken ve elim henüz telefondayken,bana doğru eğildi m.,artık aşka inanmıyorum dedi.İçimde herşey değişti,gözlerindeki o iki yıldız düşermiş gibi ifadesi,gözbebeklerindeki o acı.İçimdeki tüm kelimeler korkuyla silindi,telefonu bıraktım.Sonra müziği duydum "Put your loving hand out, baby I`m begging",sözlere kulağımı kapayıp ,dansa bıraktım kendimi.

19 Nisan 2009 Pazar

tören giysileri

Çürümüş donuk kalbinde bu toprakların
Gözlerini gördüm.
Herkes sesiyle vardı
Ve duruşuyla gövdesinin.
Bir insanı en iyi sevişirken tanırız.
Kalbimizi birlikte çürütürken.
Ağırlaşan gövdemiz
Gece uyandırır.
Mezar gibidir avlulu evler
Çocukluk bir uykudur. Uzun sürer.
Ve dokunmak için bir arzu
Bir arzu sürükler bizi ölüme.
Ben kendimi sınadım her gövdede
Ben kendimi bıraktım her şehirde
İçime aldım göğünü ülkelerin
Ve boşluğunu görünce kalbimin
Gitmeli dedim.

gece...

az sonra ay batacak,ışığı tenimde şimdi,sihirli gümüş tozunun.tüm günahkarları tek tek bağışladım,kendimle kuşandım.gecenin veda etmeyen karanlığı koynuna alsın beni!

18 Nisan 2009 Cumartesi

Sabahla gelen...


Önce 48 saat uyumadım,yataga gittiğimde gözümde uykudan eser yoktu sonra iki saat sonra kalkıp kendimi sahile vurdum bu sefer,biraz üşüdüm,henüz sabah ürpertisi değil alenen üşüdüm. Uyandığımda ,iki adım sonra ayaklarımın çimene ,yüzümün güneşe değeceği bir evde yaşamak istedim.

17 Nisan 2009 Cuma

Kocaman sirk bu dünya...


Bu gece Amedeo Modigliani kılıklı ö.,gecenin bize hüzüne boğmasına engel olmak için yemek ve şarap teklifimi reddedip,Mademoiselle Musette kılıklı beni uçuşan saçlarımla gezmeye götürüyor,oysa geceyi ve arkasından gelen sabahı bakalım nasıl görmezden geleceğiz !

what a illusion

şimdi sen de bir anısın. sen de ölüsün. her zaman benimle birlikte olan, birlikte taşıdığım, yaşadığım sözcüklerime dönmem gerek. sözcüklerim olmadan o gökyüzüne nasıl dayanabilirdim. o caddeye, o geceye, gecelere, uykuyla uyanıklık arasında öylesine yatıp uyuyamadığım için sinirlendiğim ve her şeyi düşünüp, kalkıp düşündüklerimi sözcüklere çeviremediğim gecelere. ya da uykunun ölümsü derinliğinde var oluşumuzun küçüklüğünü algıladığım gecelere. bu yaşam, beni ancak içimde esen rüzgarları, içimde seven sevgileri, içimde ölen ölümü, içimden taşmak isteyen yaşamı, sözcüklere dönüştürebildiğim zaman ve sözcükler, o rüzgara, o ölüme, o sevgiye yaklaşabildiği zaman dolduruyor.

Nereye Gidiyorsun



Ursula giderek hırçınlaşıyor,ruh halimin kedilere yansımasını anlayacağım da ,etkilenen müzik sistemi hiç görmemiştim,hisli Ursulam,ağlatma beni!

im juli




ö. aa yuh saçını mı boyattın?
y.kaçıp gidelim mi?
ö.nereye?
y.nereye olursa?
ö.i was born ready.
uzun uzun dinleyeyim diyenler için:

all of my pride

even if i have to go this will always be my home i will always be a part of you call my name and i'll be there i'll give away all of my pride i will take off this is what i say before i go i’ll return myself to you will you regret your weakness too i did excuse myself to comfort

you never judge my love again

16 Nisan 2009 Perşembe

call

please leave your name and a brief justification for the ontological necessity of modern man's existential dilemma and i'll get back to you.

15 Nisan 2009 Çarşamba

beşer halimin itirafıdır!


İnsanın çaresizce kalakaldığı hatta midesine yumruk yemişcesine durduğu anlar var hayatında.Geçemediği iğne delikleri,rüzgara anlatıkları.Herkesin kendine özel acıları var ve şüphesiz herkesin ki kendine göre büyük büyük acılar.İmkansız olan şeyler var,ölseniz bile geri döndürmeyeceğiniz acılar,henüz takas kabul etmiyor dünya.Ve benim de var elbet,merak etmeyin burda kimsenin beni yazdıklarımın dışında tanımadığı, bu dünyada bile anlatabilecek olgunluğa erişemedim bunları.
Size, ben çemberinden bahsetmek istiyorum sadece.Kendi dış çepherimde oluşturduğum ,kimsenin iç alana geçmesine asla izin vermediğim acı bahçemden,bırakamadığım acılarımın izlerinden.Katmerleri olan bir dünya benimkisi,açılan her kapının ardında tamamen bana yaklaşılan,bu blogda ise zaman zaman çıplak olduğum ben.
Uzun zamandır gerçekten gülmüyordum,hani denir ya ,insan hep ağlamak ister mi,ben istiyordum.Yataktan çıkmamak,buharlaşmak ya da sahil kenarında oturduğum banktan hiç kalkmamak istiyordum,daha kötülerini de istiyordum ama kalanlar için korkuyordum.Acıdan kavrulsam,kimseyi acıtmak isteyemem.Bugün öyle bişey yaptım ki,öyle bişey,bütün hayatımda hiç yapmamıştım.

O'na dair...

Uzun zamandır gülmüyordum,aslında o'na dek.Beni güldürüyordu,dahası kendi de gülüyordu muhtemelen.Birbirini usulca koklayan kedilere benziyorduk,heran yumağın peşinden koşacak,beraber yuvarlanacak gibi duruyorduk.Bütün deliliğine rağmen ,huzurlu bir kokusu vardı,insana kendini iyi hissettiren,inciteceğinden ödü kopan bir hali vardı hatta.Yuvarlanıyorduk işte.Bugüne kadar.Bugün acı bahçemin kapısı tek bir sözle kırıldı ve ben paramparça oldum.Çünkü geçmemesi gereken bir yeri geçtiğini zannetmiştim ,oysa sadece küçük kedi oyunumuzda neşeyle yuvarlanıyordu.Ve ben kendi acılarımı unuttuğumu sandığım bir bahçe de onlara dokunulduğunu düşününce ,arkasından geçtiğim saksıyı kafasına düşürdüm.Bunu içimi kavuran bir acı ve öfkeyle yaptım.Geçmiş geçmiştir,acı acıdır diyebilirsiniz.İnsan kendi kendine konuşamadığı birşeyi başkalarına anlatmakta imkansızlaşıyor.Şimdi buraya yazıyorum,beşer halimin itirafıdır.Bunu okur okumaz bilmiyorum,hiçbirşey anında ,bir boşlukta asılı kaldım.Ama özür dilerim,sert cümlelerim için,seni olduğunu bildiğim insandan başka biri sandığımı düşündürdüğüm için,çok da yumuşak kalbini kırdığım için ve biliyorum kırılan kalpler onarılmıyor birdaha,keşke zamanı geri alabilseydim denir ya,şu an hayatta sahip olmak istediğim tek şey bu şans ,şu anda,şimdi,burda!

aşk için gece -4-

yaşlı
yorgun bir hayvanın yatağına çekiliyor içim
dağılıyorum. Resim Ekle
ağır kokuyor dünya, kan kokusu bu, korkunç.
sevgilim döndü yalnızlığıma
öptü alnımdan ve güzelleştim.

böyle sabahlarda beni sevgisiyle acıtmış
herkesi hatırlarım.

eskidendi, koca bir ruhla giriyordum bahçeye
mavi çiçeklere bakıyordum ve işte şu diyordum nasıl da benziyor bana.
öyle ya,
sevişmek bir sarmaşığın kalbiyle düşünmekti.

aşk için gece -3-


açtım kendimi bir zambak arzusuyla.

bir zambak nasıl isterse çiğini sabahın

ve gece nasıl gölgeli ve nemliyse,

öylece açıldı ruhum.

son arzusuyla yöneldim suya

köklerimle bir kuyunun ıslak

duvarlarına tutundum.

köklerimin bana fısıldadığı yol,

ölümümdü.

bitti aşkım

yoruldum.

bitirdim aşkımı

ve onu bir zambağın

gövdesine sakladım.

bir zambağın kendini açma arzusuyla,

kapanma isteği arasında geçen an,

o andı hayatı yapan.

ölümü ve aşkı içiçe kılıp

bizi kuyuda tutan

o an.

aşk için gece -2-


Sevişmek bir sarmaşığın kalbiyle düşünmektir.
Açmaktır kendini sonsuzluğa.
Açtım ruhumu
Çıplaktım
Çırılçıplak.
Birleşmek istiyordum karanlıkla.
Kainatın boşluğunda,
Peltemsi bir karanlıkla
Gövdeme bulandı yıldızlar.
Ruhum inceldi.
Ve bir çiçeğin taze aklıyla uyandı aklım.
Gözlerim yok.
Olmasın

Olmasın.


aşk için gece -1-

olmamış iki hayvan gibiydik.
o gece,
salınan bir kabuğun kalbinde
karanlığı duyduk,
bizden ötede
ve geride.

ay kendini dünyadan esirgemekle,
aşkı veriyordu bize.
ben anladım ve dedim ki sevgilime,

seninim!

göğün karanlık bir köşesinde
küçük bir yıldız olmak arzusundayım
ve bu istek,
ikimizi öldürmeye yeter.

14 Nisan 2009 Salı

pencere


aradığımız bu dünyada

bir penceredir belki de

bir tülün dünyadan koruduğu bir oda...

"He's got the whole world in His hands"


Gece evden kaçan çocuklar misali ara sokaklarda koşturdu beni,köşeyi dönmüş kikir kikir gülerken aniden köhne bir girişte durduk,saçlarımı düzeltti,parfüm kokusunu duydum.O kadar ciddiydi ki,bu viranede işimiz ne kestiremiyordum.Koca kapının önündeki dev, kapıyı açınca sebebini anladım.Önce ılık bir rüzgar esti yüzüme, Ella'yı duydum Round Midnight'ı söylüyordu,sonra Miles, Coltrane, Dexter.İyinin ve kötünün bahçesinde bir gece yarısı cennetin yolunu bulduk,müzik ,şarap öyle güzeldi ve kimse kendinden gürültülü değildi,doydum.
Dönerken mırıldanıyordum,
"He's got the whole world in His hands"

13 Nisan 2009 Pazartesi

Git başımdan Cemal Süreya!


rutin işler/iş güç/arada kapıyı çalan yalnızlık/arkadaşım aşık/bütün bunların arasında
Cemal Süreya/git başımdan Cemal Süreya,kelimelerini,okşayan anlatımlarını alıp git/
aklımda bile kalma hatta çünkü sen aklımda durdukça ben aşkı var sanacağım/sen el kadar bir kadınsın deyince o kadın da kendimi bulacağım/bir erkeğin aşkının ona neler yaptırabileceğine,kelimelerin şekline inanacağım/seviyorum demeden de sevilebildiğini ilk senden öğrendim ben /bir daha raftan bana göz süzme, kahve molasında elime gelmeyi isteme/Cemal Süreya sen öldün ,ben de bu dünya da yaşamıyorum zaten!

Bu da okuduğum son şiirindir ,yine ve yine.

saat çini vurdu birden: p i r i n ç ç ç
ben gittim bembeyaz uykusuzluktan
kasketimi eğip üstüne acılarımın
sen yüzüne sürgün olduğum kadın
karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin
bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. mavi.
birtakım genç anneleri uzatırdı bir keman
sen tutar kendini incecik sevdirirdin
bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa

yalnız aşkı vardır aşkı olanın
ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
sen yüzüne sürgün olduğum kadın
kardeşim olan gözlerini unutmadım
çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını
dostum olan ellerini unutmadım
karım olan karnını ve önlerini
orospum olan yanlarını ve arkalarını
işte bütün bunlarını bunlarını
bunlarını nasıl unuturum hiç unutmadım

kibrit çak masmavi yanardı sesin
ormanlara ormanlara yüzünün sesi
en gizli kelimeleri akıtırdı ağzıma
şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın
soluğu kesen ağulayan ormanlarında
yaşadım o kısa ve korkunç hükümdarlığı
ve çarpıntılı yüreğim saçlarının akıntısında
karadeniz'e karışırdı ordan akdeniz'e
ordan da daha büyük sulara

geceyse ay hemen tazeler minareleri
kur'an sayfaları satılan sokaklardan
ölüm bir çeşit sevgiyle uçar
ölüm uçar çocuk yüzlere
ben o sokaklardan ne kadar geçtim
damağımda dilinin yosunlu tadı
önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine
birtakım tavşanları andıran birtakım su hayvanlarını
pazar pazartesi günlerini ve haftanın öbür günlerini
yani salı çarsamba perşembe cuma cumartesi

bir başak ufak ufak bildirir konya'yı
o başakta o konya'da seni ararım
ben şimdilerde her şeyi sana bağlıyorum iyi mi
altın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız
para basma yetkisini fırat'ın suyunu palandöken'i
erzincan'ın düzünü asma bahçelerini babil'in
antalya'nın denizini o denizin dibini
beş türlü yengeç yaşayan sularında
çağanoz adi pavurya çingene pavuryası ayı pavuryası bir de
çalpara

bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında
canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya
yokluğun gayrı şuradan şuraya geldi
bir günler şölenlerle egemen ülkende
şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor
n'olur ağzından başlayarak soyunmaya
bir kez daha sür hayvanlarını üstüme üstüme
çık gel bir kez daha yıkıntılardan
çık gel bir kez daha beni bozguna uğrat



umutsuzlar parkı


II.

Bu kimin duruşu, bu sizin en gülmediğiniz saatlerde

Her cümlede iki tek göz, bu kimin

Ya da kim korkuttu bu kadar sizi

Bu nasıl sevişmek, üstelik bu kadar hızlı

Ya da tam tersine

Boş vermek öperken, severken boş vermek sevmelere

Sulardan ürpermek gibi dokununca,

Ya da ben kimi sarmışım böyle kollarımla

Kime söz vermişim, biraz da unutmak gibi

Denir mi, ama hiç denir mi, iş edinmişim ben

İş edinmişim öyle kimsesizliği

Kendimi saymazsam - hem niye sayacakmışım kendimi -

Çünkü herkese bağlı, çünkü bir yığın ölüden gelen kendimi

Konuşmak? konuşuyorum, alışmak? evet alışıyorum da

Süresiz, dıştan ve yaşamsız resimler gibi.

Ne çıkar sanki sardıysam sizi kollarımla

Unutmak, belki de unutmak olsun diye mi?

Onu da tatmak gibi

Oysa ne bir evim oldu, ne de bir yerim var şimdi gidecek

Ama gitmenin saati geldi

Kirli bir gömleği çıkarıp asmak

Yıkayıp kurutmak ister ellerimi

Su içmek, saati kurmak ve sebepsiz dolaşmak biraz da

Açınca camları - diyelim camları açtık ya sonra? -

Sonrası şu: ben bir camı, bir perdeyi açmış adam değilim

Bilirim ama çok bilirim kapadığımı

Öyle iş olsun diye mi, hayır

Bilirim içerde kendimi bulacağımı

Dışarda görüldüysem inattan başka değil

Evet, çünkü bu karanlık işime en geleni

Kendimi saklıyorum ya, bir yığın ölüden gelen kendimi

Oramı buramı dürtüyorum, bunu sahiden yapıyorum

Ve açıyorum bütün muslukları

Diyorum sular mı böyle, sular mı olmalı

Ne geldiği, ne de gittiği yer belli

Olmuyor, gene kendimi düşünüyorum

Alıştım istemiyorum.

Bir ,iki,üç... bunu bana yapma Ursula!


Hersabah aynı hareketle uyanıyorum,ayaklarımı yataktan sallandırıyorum,gözlerim kapalı... Gidip sisteme dokunuyorum,bu gün benim için ne çalacaksın Ursula? (evet,onun bir adı var)Yatağa geri dönüyorum,henüz soğumamış çarşaflara yüzümü yorgana gömüyorum ve merakla bekliyorum ,yükselecek olan sesi. Gelene göre günüm şekilleniyor ,sonrası yatağın sesleri,müziğin ahengi , gerinme ve yataktan bazen hiç çıkmayı istememe,bu günkü gibi,yatak hep kollarında tutsan beni,ursula sende güzel şeyler çalsan ,bugünü böylece yaşasam.
Tabi öyle olmadı.Ursula bana önce bu kadar uyuşmamalısın müziği çaldı,tahrik ve talep eden sonra beni aşkla boğdu,sonra fani dünyayı es geçirdi.Beni bu sabah mahvetti ,Ursula ,en iyi sevgilim sensin!


12 Nisan 2009 Pazar

11 Nisan 2009 Cumartesi

bil deye


'görünüşte su, ateşten üstündür...
fakat ikisinin arasına bir tencere girdi mi
ateş o suyu kaynatır, buharlaştırır, yok eder.
görünüşte su nasıl ateşten üstünse,
sen de kadından üstünsün;
fakat hakikatte ona mağlupsun,
onu istemektesin.

...



ruhsa, birden fazla var bende.
b e n' se benden daha fazlası.
herkes kayıtsız oysa
yaşadığım hayata:
susturuyorum onları,
kendim konuşurken.

10 Nisan 2009 Cuma

Kayıp


seni yitirmedim, kaybettim.
cep saatimi yitirdim, seni kaybettim.
gökyüzünün herhangi bir yerinde
herhangi bir gökyüzünde
kaybettim seni.
kim kimi buldu ömründe?
herkes başka bir günü düşündü.
şöyle ya da böyle
ömründe olmayan dünü düşündü.
yeryüzünde hemen şurda kaybettim seni.
telaşla, korkuda kaybettim.
hüzünde, coşkuda kaybettim.
'mutluluktan ölebilirim' dedin, kaybettim.

kim kimi tanıdı ömründe?
herkes başka bir durumu düşündü.
şöyle ya da böyle
ömründe olmayan umudu düşündü.

kaybolan ne varsa onlarda, onlarla
geçen günlerden birinde, geçmişte
kaybettim işte, zaman sustu.
zifiri karanlık bir mağarada
ürkek bir yosun ışıdı,
kayboldu...

such a cliche



It doesn't matter how tough we are. Trauma always leaves a scar. It follows us home. It changes our lives. Trauma messes everybody up; but maybe that's the point, all the pain and the fear and the crap. Maybe going through all of that is what keeps us moving forward. It's what pushes us. Maybe we have to get a little messed up before we can step up.



9 Nisan 2009 Perşembe

silence is not the way


İçimde bir şarkı çalıyordu,durdum, dinledim.


you in the dark, you in the pain, you on the run
living a hell, living your ghost, living your end
never seem to get in the place that i belong
don't wanna lose the time
lose the time to come

whatever you say it's alright
whatever you do it's all good
whatever you say it's alright
silence is not the way
we need to talk about it
if heaven is on the way
if heaven is on the way

yatağında sakla beni


8 Nisan 2009 Çarşamba

yağmurdan sonra


sana

bir zamanlar

birlikte yürüdüğümüz o sokakların

serinliğini getirdim bu kez.

elimden tutarsan,

altından geçtiğimiz saçakların gölgesi,

saksı saksı fesleğenlerin kokusu

sinecek bakışlarına ve soluklarına.

herşeyin yitirildiği

ve yeniden bulunduğubu yol kavşağında

bütün o kalabalıkla karşılaştığımızda,

seni benden uzaklaştıran zamanın

beni sana ne kadar yaklaştırdığını

anlayacaksın.

amor fati -2-


i can not let you burn me up, nor can i resist you.no mere human can stand in a fire and not be consumed.

7 Nisan 2009 Salı

yalnızlığımı öldürdüm!




- and how do you take your coffee, agent cooper?

- black as midnight on a moonless night...

Şu an

Şu an şu dakika kelimelerimi kağıda değil,birinin göğsüne yazıyor olma isteğim var.Yalnızlık bulaşıcı,sinsi bir hastalık ,gelirken anlamıyorsunuz ,göndermesi zor.Bir gün ansızın aynada karşılaşıyorsunuz,insan suretinden sıkılır mı,sıkıldım işte.
yalnızlığım ,git artık.
kendinden mahrum et beni!

nar

Üstümde beyaz yazlık elbisem,seni düşünmeden günler geçirdim. Adını duymadan, zaman duymadıklarımızı nasıl da sessizce alıyor bizden.
Oldum olası severim taze meyveleri,hele büyük yayvan bir kasede ışıldayan elmalar ,o canım yeşil üzüm ve hüzünlü nar.Kırmızının en güzelidir nar,bir meyve olacak olsam,nar tanesi olurdum diye geçirdim içimden kırarken,kar taneleri gibidirler,içleri hep farklıdır.
Birden adını duydum ,o tınısı , kendisi hiçkimsede yokmuş gibi duran adını. Olmadık zamanlarda düşermiş gibi söylediğim adını. Elimde ki kasenin yere düşmesiyle dağıldı nar taneleri ve ben odanın orta yerinde öylece çakıldım.Bir koşu içeri giren annemin çığlığını duyduğumda gördüm ayağımda ki cam parçasını, kenarından sızan kan ,nar tanelerine ,oradan adına karışıyordu.Ve hiç olmayacak bir yemin gibi yanaklarımdan süzülüyordu. Acıdan ağladığımı sananlar yanılırlar,acı herkesin anladığından farklıdır. Bir süpürgenin ucunda gitti nar taneleri,suya ,toprağa karıştı kan.Sen de mi böyle gittin benden. Zamanla hüzün de acı da dağıldı, üzeri örtüldü, başkalaştı.
Sadece adın aynı kaldı,o kimseler benzemeyen ,herkeste başka duran adın, kaldı.

the fall

Genelde arka arkaya bu tip eklenmelerden hoşlanmıyorum ama filmin bu sahnesi böyle en olmadık anlarda beynimde çınlıyor,herkes kendi cümlesini bekliyor hayatta,benim cümlem böyle bişey olmalı, bu cümle nedense öyle çok şey barındırıyor ki,hayrete düşüyorum.



6 Nisan 2009 Pazartesi

aşk mutfakta pişer mi?

Le fate Ignoranti/ Birdenbire

san

kırmızı bir kuştur soluğum

kumral gözlerinde

saçlarının

seni kucağıma alıyorum

tarifsiz uzuyor bacakların

kırmızı bir at oluyor soluğum

yüzümün yanmasından anlıyorum

yoksuluz gecelerimiz çok kısa

dört nala sevişmek lazım.

açığa demirli bir gemi


dağın eteklerinde orman -çam, sedir, ulu çınarlar...

birbirini seyrediyor aynasında denizin.

çamlar pürleriyle suskun,

sedirlerin gözleri uzakta,

"ölünceye kadar seninim," diyor denize

kendi gölgesinde yanan bir çınar.


4 Nisan 2009 Cumartesi

Çadır

Bu resmi görünce çocukluğum geldi aklıma,annemin memuriyeti bizi bir kentten bir kente sürüklerken,değişen odalar ,değişen insanlar vardı hayatımda,insan kendi hayatını çok küçükken bile seyredebilir mi,ben seyrediyordum işte.Gezen bir aileniz olunca ,dostlarınızda olmuyor pek,yılların alışkanlığı ,tanışıklığı oluşamıyor kimseyle.O yüzden insan zamanla kendi kendine konuşmayı da,kendinin en iyi arkadaşı olmayı da öğreniyor. Taşındığımız evlerden birinde odam evin ardiye odasına dönüşünce kendime çadır kurmuştum,odanın ortasında koca bir cadır,bir duvarında boydan boya çöl resmi,ama nasıl mutluyumdum ,geceleri küçük abajurumu yakıp
hayaller kuruyordum,bilmediğim çöllere gidip,bilmediğim denizlerde yüzüyor,hiç varolmayan tepelerde,sırlarımı rüzgara anlatıyordum.Hiç istemezdim ama büyüdüm hayatta mutluluklar
kadar ,acı da varmış öğrendim.Bir tek şey değişmedi,sırlarımı hep rüzgara anlattım.O benim sırlarımı kimseye söylemeyen en kadim dostum oldu hep.Biri rüzgarın dilini çözdüğünde ,beni
benden iyi tanıyor ve tüm sırlarımı biliyor olacak.

3 Nisan 2009 Cuma

mutluluk

Dünyada ki en güzel bahar kokularını az önce kokladım,kadından çok çomara benziyorum şu anda,ellerim hala nane ve fesleğen kokuyor.Tam bu krizi atlattım derken,köşeyi dönünce çileklerle karşılaştım,bakışıp bakışıp ,sonunda elimde bir kasa çilekle oradan ayrıldım,yolda yıkamadan yedim.Bugünün özü mutlu olmak için çok şeye ihtiyacımın olmadığıdır,bir kase çilek ve elimde nane yapraklarıyla ,en mutlusu benim şimdi. Küçük şeyler mevzusundan aklım fena halde Ortaçgil'e takılı kaldı.
Hep Küçük Şeyler Seni Sevdiğim
Küçük Şeyler Seni Üzdüğüm
Küçük Şeyler Hepsi Minicik Şeyler
Bizi Yönlendiren,
Sevindiren,
Düşündüren

2 Nisan 2009 Perşembe

hüzün


Şimdi saçlarımın arasından rüzgar geçiyor,elimle tutamadığım ,içimde bulduğum özgürlük. Ağlıyorum,gelip geçenleri umursamadan ,klavyem ıslanıyor,kayanın tepesine tünemiş bir martı pür dikkat seyrediyor , sonra kanatlanıp uçuyor,yaşamına hancı olduklarım gibi.

BEYAZ MESELÂ


İnsan duvarları olmayan tapınakta

Bir gece uyusa

Sanıyor ki kederi azalacak.

Ama yetmiyor

Bezler bağlıyor

Bulduğu her ağaca.

Hikâyeler anlatıyor

İnanıyor aşkın hep olacağına.

Oysa aşk biter

Dinginliği başlar göllerin.

Bekleyiş,

Sonsuz mavi bir göz olur

Camdan ve gittikçe uzayan.

Acı verir bazan renkler

Beyaz meselâ

Kuş gibidir insan beyaz bir yatakta

Ölümü gibi çocukların

Soluğu kesik

Suda dolaşan.

Bir kaya mezarında ağlayan adam

Ölülerini suya ve göğe gömüp,

Gelir acısıyla avunmaya.

Dua ve kuş gibidir zaman

Bir şey olur bulutlara,

Bir ağırlık

Bir koyuluk taşırlar uzaktan.

Tuhaf yitik hayatların

Seslerini doldururlar kovuklara.

Bir şey olur

Sarnıçtaki sularda

Unutulmuş anahtar parlayınca

Yağmurumuz der biri

Sarnıçlarımızda gizli

Acımız avuçlarımızda.

1 Nisan 2009 Çarşamba

amor fati -1-


mutluluğun kokusu

Duymak istediğim kokular var ,belli yerlerde,belli mekanlarda.Şu ara en çok özlediğim mutluluğun kokusu,o dayanılmaz ,gülüşten ,telaşlı nereye konacağı bilinemeyen ellerden,kirpiklerin arasındaki gözlerden sızan ve herkese bulaşan ,kendime en çok yakıştırdığım koku.Başkalaşıyor insan mutluyuken ama hayat da çok şey istemeye gelmiyor değil mi?

that was near your heart was removed there from
To lose beauty in terror, terror in inquisition.
I have lost my passion:
why should I need to keep it
Since what is kept must be adulterated?
I have lost my sight, smell, hearing, taste and touch:

How should I use them for your closer contact?