11 Şubat 2011 Cuma

bahçende sıçrayan ağustos böcekleri hala saçlarımın içinde...



ben, kendine dokunan ve kendiyle çoğalan her aşka kalbini veren kadın...

doğru muydu hayaletlerin her kaybedişi görünür kıldığı... bu odada ve bu sonsuzlukta nasıl çılgınca dileniyorum hayatı!... eğer yağmur yağınca içeri gireceksen seninle gitmem uzak ülkelere. ya da gölgelerine sığınan evimde yeşermeye çalışan canlı bir kaktüsü şımartırken, rüzgara eğimli bir mektup düşürmezsen penceremden; seninle yaşayamam aşkı. öylesine zor bir uyku şimdi seni düşünmek. sarılışlarıma yanıt olarak içebilir misin gözyaşlarımı... ama dur!... tenin sıcaklığında kaderime bulaşacak bir iz bırakacaksan; dur ve yalnız ürpertisini yolla gerçeğin... belki de sana gelmek yerine saçlarımı boyatmalıydım. bir şiir bırakmak için, tıpkı o şarkıda olduğu gibi; sadece beni sev diye...

inan adaletli değil hiçbir alışveriş. bu uzaklıklar bakışlarından geriye kaldı. yine de trenin sesini duy diye fısıldayacağım. ankara expresi satırlarıma girerken ilk kez seni sevdiğimi söyleyeceğim. güçlü ve güzel kalmalıyım: kışın, yazın ve daha çok hüzünlü sonbahar geceleri. inan dokunduğum bir koku bu; ellerime inan... hiç ağlamadığın bir şey mi yoksa sana anlatmaya çalıştığım... doğruyu söyle... çünkü benim için bir gün kızıl bir sabahtı. kırmızı paltolu bu küçük kızı kimsenin gözü bir yerlerden ısırmıyordu. inanabilirdin o zaman kanatsız bir melek olduğuma. yüreği taştan bir kaderin esiriydim ve yakabilirdim tüm kenti...



şimdi bana dokun, öyle yavaş... affetmek yok... kalbin üzerinde unutulmuş bir el gibi, göreceksin
daha çok seveceğim seni.



inan anımsadığın bir koku bu...



inan anımsadığın bir koku bu...



ellerime inan...

u.u

*belki de suç, kırmızıyı seven mavi bir kadını mora çevirmek, yine de içimden geçen bu.canım nil yazmış bloğunda umay'ı, bende de olsun istedim, kırmadı kucakladı beni.