1 Mayıs 2010 Cumartesi

taflan


ne zaman dinecek,ne zaman?
bu taflan,bu taflan?

ey uçurum gözlü sevgilim!
ne zaman baksam
bir hiçlik tadı
ve ağzından
yıldızlar uçuran
ergin,yeşil ve yabanıl
bir yaz gecesi gibisin
yüzünde yolların gülüşü
ve yaz göğüne ilişkin
bir esenlik üretiyorsun
geçip giden fırtınalardan

ey uçurum gözlü sevgilim!
ne zaman baksam
aşkların büyük yarlarıyla
kuşatılmış görüyorum kendimi
safran
ve ezilmiş yazlardan
bakışlarının kıyısız
açıklarında
gurbet ve cevahir taşıyan
bir gülüş söylencesi
geçer bir yazdan ötekine
derin anlatılardan

ey uçurum gözlü sevgilim!
ne zaman baksam
bir dağın yırtmacından
ince bir dere yatağı
gibi kayan
yeşil tenini görüyorum
akşam
nasıl da yakışıyor yüzüne
ve sanki bir kayalığın içine
durmadan kendi kendini oyan
bir ferhâd gibiyim ben
ya da pusu da,karanlık
bir gül gibi
hem solan hem solmayan
ne zaman dinecek,ne zaman?
bu taflan,bu taflan?

ey uçurum gözlü sevgilim!

h.y

ahker

harflerle üstü örtülmüş

bir ahker olsa gerek şiir

yine de yanar birinin canı

kalbiyle açmakta çünkü kitabı

a.t

im ad değildi daha


bir zamanlar sözcüklerin bizim dışımızda da yaşamları vardı, ama anlamları yoktu.

eskiden bir ustura, bir su kovası, bir at yan yana gelebiliyor­du. dünya anlaşılmak için değildi.
eskiden sözcüklerle bu denli yakınlığımız yoktu. balkon ile tanışmamız yenidir. (balkon çocukluğumuzdur.) kırmızı sesti es­kiden. nergis kendi adını bilmezdi. aklına estiği gibi yaşardı. ölüm sözcüğü eskiden de iki heceydi, evlere girer çıkar, yatak turları atar, ağaçlarla alay ederdi. bugünkü gibi de işini hep tek başına görürdü.
im ad değildi daha.
bir zamanlar anlam sözcüklerin umrunda değildi. nuh pey­gamber'in : "ben iki bin yıl önce karım, çocuklarım, gelinlerim, hayvanlarımla cudi dağı'nda gemisi karaya oturan nuh peygam­berim." sözlerine karşı - anlamın kıyılması adına - imgeleri sürer­ler (şairlerin her gece kağıtlarına yeşil muhammed'ler, sarı isa'lar indiren imgeleri) sözcük olduklarını unuturlardı. (imgele­re dönüştüğünde sözcükler tanınmaz: sözcükleri kaldırın, dünya durur!) bazen de eğretilemelerin büyüsüne kapılıp - eğretilemeler şiirin kral yoludur - adlarının üstünü çizerlerdi. bazı da sim­gelerin buyruğunda (simgelere elini kaptıran kurtulamaz) ordan oraya savrulup giderlerdi
 
im ad değildi daha
 
i.b