4 Mart 2011 Cuma

şu an, şimdi


bir kitap, bir şarkı ve kokusu yayılan kahve, perşembeden cumaya bağlanan geceye...




"ben ninemi yalnızlık sanmıştım bir keresinde.



o yıllarda söylenceler eşkıya türküleriyle başlardı

ninemim sesinden keklik ötüşmeleriyle çınlayan

keklik kokulu ormanlar geçmezdi hiç;

dağlar geçerdi

geçerse;

kanlı,

fermanlı

ve dumanlı dağlar geçerdi.

..



ben yalnızlığı sensizlik sanmıştım her keresinde.



o yıllar henüz elektrik gelmemişti balkan'a

geceler şeytan kandilleri ve çıralarla aydınlatılan

birer yalnızlıktı.

güneş görme yetimizin sınırında batınca,

dağlar el ele verirdi hemen;

cinler çoğalırdı yavaş yavaş

ve cinler nedense

hep ninemin tanıklığında evlenirlerdi.

..



ben sensizliği yalnızlık sanmıştım her keresinde.



yüzün gelirdi bir yerlerden bir ülke,

kokun gelirdi bir bahar

ve gülüşün gelirdi ve bir düş gibi,

ille de kendini kendine vurmuşluğun gelirdi de;

ben hep şarkı sanırdım gökyüzünü

kim bilir kimin söylediği.

..



ben sensizliği yalnızlık sanmıştım her keresinde.

(yalnızlık bende bensizlikti oysa;

ya da bende birçok ben.)

..



ben sensizliği yalnızlık sanmıştım her keresinde.



sensiz kalmamak için sendim o vakitler

seni uyuyordum sürekli,

seni içiyordum çay diye,

cennet diye seni düşlüyordum

..



ben yalnızlığı sensizlik sanmıştım her keresinde.



tenler coğrafyası alışkanlıkla geçiliyordu o vakitler.

sevişmeler tek başına değildi henüz;

her dudakta bir toplum nefes alıyordu,

her bakış pencereler kadardı

ve her dokunuş dokunuşlardan kopmuş

küçük bir bağıştı;

adı vardı sevişmenin,

mühürlenmiş rengi sonra,

tanrısı,

hep vardı.

..



ben sizsizliği yalnızlık sanmıştım her keresinde.



laleleştirilmiş bir lale açmıştı o gün yastığımızda,

gözleri çırılçıplak bir arzu'ydu güler'ken;

ve biz bedeni küçülmesin diye

adını almıyorduk ağzımıza.

öpe öpe büyütmüştük çünkü onu;

öpe öpe geçmiş

ve gelecekten.

çünkü her zamanki gibi,

şimdi,

şimdide değildi.

..

ben sensizliği yalnızlık sanmıştım her keresinde,



alevin cürmüydü kum düşü;

bir elma hangi nakışa yakışırsa

ordaydı yaprağın ölümü

ve her pusula kendini gösteriyordu önce,

her bıçak kendine batıyordu

ve gerçekler öyle yalandı ki o yıllarda,

böcekler bile herşeye inanıyordu;

otlar ve taşlar bile,

her şeye.

..
ben neyi yalnızlık sanmıştım bir keresinde?



sulardan bana akanı bilmiyordum o vakitler,

elmalardan, vitrinlerden, bebeklerden

bana akanı bilmiyordum.

pencere camı çatlasa

içimde bir cam fabrikası yıkılırmış bilmiyordum.

güzelliklerim güzelliklerinizdendi

güzelliklerimi bilmiyordum.

çirkinlikler varmış insanı büyüleyen,

bilmiyordum.

..



ben yalnızlığı ne sanmıştım bu keresinde? "


h.a.t