1 Mart 2011 Salı

yakamozlara ben bildiriyorum hiç bilmeden,sen epeyce bensin *







bende tehlikeli bir şeyler var... duyuyor musun kimsenin duyamadığı sesleri duyuyorum ben ve zihnimde öyküler yaşanıyor, aynı hayatı yaşamaya devam edemeyenler gibi, dağıtıyorum. yağmuru farklı algılıyorum, güneş, deniz, bahar, şu alabildiğine solmasına rağmen atamadığım çiçekler...kitapların arasında ölmelerine, toprağa karışmalarına izin vermediğim çiçekler, sadece çiçekler mi, ellidördüncü sayfada bir başak duruyor ve altmışta bir yaprak  ve ben onların hergün aynı dizeyi okuyuşunun acısını çekiyorum.


*nami başer, yakamozlar

yenilmek, hayatın arka sokaklarında sessizce kaybolmayı becerememek değilse nedir?*





(tıklayınca açılır youtube'nin kapısı)

pat diye gün ortasında, arkasına takılıyorum cümlelerin, uçurtmaya takılan kuyrukları misali.

" ...şimdi durup geriye baktığımda güneşli bir piknik olarak hatırlıyorum çocukluğumu, karatrenlerin isi bir ölümsüzlük eczası gibi ciğerlerime çörekleniyor, ineceği istasyonu geçen ama bundan gizli bir hoşnutluk duyan bir ahir zaman yolcusu gibi, güneşli bir piknik, kır yangını. ya da hatırladıkça vücuda serinlik veren bir şey, kalın yorganların altında boğulurken duvarların bütün soğukluğunu emer gibi, hayır öyle değil, yorucu bir maçtan sonra mutlu ve susamış çeşmelere koşmamız gibi, bu oldu, evet hatırladıkça serinleten bir şey çocukluğum, bazen üşüten, titreten, aynı eşekdonduran güneşi. öyle derdik, eşekdonduran güneşi derdik, yanılır da bir kış günü görünürse güneş, ama güneş amca derdik donduracaksan eşekleri dondur, tırnakları kesilmiş, elleri mendilleri temiz çalışkan çocuklarız biz... "

k.s