eski bir albüm geçiyor elime, eski bir kitap, saçlarım daha kısa, kahverengi üstelik, hiç yaşlı hissetmemişim kendimi, hatta o yaşa çakılmışım gibi alaycı bir gülümseme yüzümde, öyle eminmişim ki herşeyi bildiğime bu hayatta.... arkamdan kahkaha atan hayatı, dağılan kırılan vazoları es geçmişim. bülent ortaçgil'in albümü elimde, çetin altan bir kitap yazmış, taksim de yürürken almışım, eteklerim alabildiğine rüzgarlı... bol kahkahalı günler de yaşamımız, daha henüz eksilmemişiz, daha henüz sevdiklerimiz çok uzak ülkelerde yaşamaya karar vermemiş, daha henüz ölümleri yaşayıp titrememiş içimiz, yerine koyamayacaklarımızdan haberimiz yok, ne büyük mutlulukmuş kayıpsız sarılmak yaşama.
bir cuma... elimde susuz rakı kadehi, bir başka kitabı anlatıyorum, ara sokaklarda gezerken yakalanan hayatları, başka bir gözün gördüğünden öğrenmeye çalıştığım yollar, yüzler, hayatlar, saçıma bir çiçek takmışım nerden bulmuşum şimdi hatırlamadığım. istanbul beni bazen öyle yakalıyor ki, hayret ediyorum, rüzgarın elleri var bu şehirde, tozun yaşamışlığı ve denizin kimsenin bilmediği bir kokusu, hayatın içinde herşey, oysa bir kere çıktın mı oyundan sonsuza dek yabancısı kalırsın.
bir cuma, elimde bir kitap, madam anahit'in kırmızı ruju kalıyor yüzümde, kokusunu şimdi hatırladığım o tuhaf parfüm, sabunlu. şimdi hepsi albümlerde bir sır, yaşamıma dair ipuçları, sevdiklerimiz göçüp gitmiş, arka sayfadaki sarman kedimiz bile....
bir cuma, kapatıyorum bir albümün kapağını, artık ne bilirsem bileyim hiçbirşey bilmediğimi bilerek, bütün yavru kediler büyüdüklerinden ölüyor, kimsenin haberi yok, rüzgarın bile.
kuşlar kalkıyor aya irini üstünden
bir sap ot kulaklarının arkasında.
ben sonunda burdasın işte diyorum kendi kendime
burda eski bir atlasın kesiştiği yerde.
bir kedi gözlerini dikmiş sana bakıyor
ve aşağılarda gök ne kadar aşağılarda olursa.
ve karşıdan karşıya geçmeye çalışıyor bir kadın.
ben seni düşünüp korkunç ince diyorum görmediğim boynu.
önümden çerçiler askerler bıçak bileyiciler geçiyor
ve asık suratlı kazmacıları dünyamızın.
bir ses seninle aynı yarımadadayız diyor
ve yitiyor sonra pera'nın eski bir sokağında.
pera'nın eski bir sokağını tepiyorum ben böyle her akşam
her akşam tabanımda senin çamurun.
i.b