1 Ekim 2009 Perşembe

dalda





Enis'e -- ondan...




Buradayım:


Uyurum belki bir gün.



Belki bitiririm bir gün


delik deşik kozamı


dökülüp gitmeden bütün dut yaprakları


bir günbir güç bulur içimde


son bir gayretle


son salgılarımı gezdirir


deliklerimde tırtılım


tıkar gediklerimi.



O zaman


büzülür, dalarım uykuya -


eski beni yok edecek


yeni beni varedecek:


Bomboş, dopdolu


seslerden, esintilerden uzak


içinde gittiğim


oluştuğum.



O uyku:


Bembeyaz.


Benden önce de uyunmuş


benden sonra da uyunacak.


Simsiyah.


Korkulacak, özlenecek -


eskileri geride bıraktıracak


yenileri geri getirecek


o uyku.



O uyku:


Verimsiz, çiçek dolu.


Grilerden, renklerden uzak


içinde yittiğim


oluştuğum - olduğum


o uyku.




Uyanışı var mı, olacak mı


belli olmayan:


Belki çürüyüp kuruyup içindeyiteceğim


belki kanat takıp içinden


çıkacağım


o uyku.



Herşeyi, herkesi geride bırakabileceğim -


yalnızca yeni ben, onun yeni gökyüzü


yeni kanatları, rengarenk


geniş, gergin.




Neleri, kimleri bırakıp ilerlediğim -


neleri, kimleri anımsadığım, özlediğim


belli olmayan:


hiç olmadığım, hiç olmayan


o uyku.




Hiç olmadı, belki hiç olmayacak


o renkli güçlü kanatlar


o hafif esintili uçuş


o aldırmaz bakış -olmadı hiç:


olmayacak.




Zaten


tırtılım da kozam da


olmadı benim hiç -


kelebeğim, hiç:




Ben zaten


hiç olmadım.


Hep vardım oysa ki.



O uyku:


yokolmam ile varolmam arasındaki


köprü


beni en baştan yaratacak


dürtü -


hiç olmadı.




Hep vardım oysa ki:


Hep arayarak


dingin seslerden çıkıp gelecek


bir tınıyı:


Beni varedecek


kanat olacak


açılacak, yayılacak


acılı olacak


sevinçli


bir tını.



Hep olan


Hep olacak.



O tını:


Uykum boyu beni oluşturacak


sonra bırakacak varolmayı bana


uyandıktan sonra:


Yoktu


olmayacak.



Uyuyamadığım


uyanamadığım


o uyku:


olmadı


yoktu


olmayacak.




o.a

tılsım ve trajedi



Bir ucunda Trajedi vardı bu kalemin,

Tılsım öteki ucunda. Uyuduğumda kim

uyanıyordu içimde, hangimiz sürdürüyordu

gündüşlerini, hangi yüzüm kanıyordu,

neden bir ucu seçip sivriltiyordum da

köreliyordu o an öteki uçtaki güdülerim,


kalemin bir ucunda Trajedi, Tılsım

benden yanaydı: Nereye çevirirsem çevireyim

öfke doğuruyordu hüzün doğuruyordu öfke:

İki ucunda kalemin ebabil kuşları taş topluyordu.

Gelecek ardımda kalmış bir melek:

Defterim dolmuş, bir tek hece taşım için

karasız bir beyit oyalıyor şimdi beni.

Köprüler, dehlizler ve tünellerden geçtim,

oğullarım dağınık bir başkaldırı kavmi,

kızlarım sonsuza ayarlı birer arayış tohumu,

bu kadını sevmiştim: Koptu gitti dünyamdan,

sönmüş fer. Bu kadını da: doyamadığım.

Bir de onu: Yanıbaşımda fırtına gibi yaşayan,

tül gibi ölen. Yalnızım artık, nasıl yalnız

yaşamışsam gamlı bir şahinken.


Defterlerim dolu: Yaklaştım, erişemedim

Sancının ortasında, huzur kutbuna teğet,

varacağım noktaya doğru ilerlerken

ondan uzaklaştım belki de. Yandı canım

biricik olanı kendime ayırırken,

gün geldi içimde biriken ağu

çekti benden dışımda biriken uyumu:

Karanlık, sinsi, delici bir çağda

kırdım tek tek elimdeki kelimeleri.



Herşey geçti sonra, ben kaldım --

bir de bende bana direnen doğrular

ve yanlışlar: Hassas terazi, dik merdiven,

birkaç bozuk kum saatı, dilini unuttuğum

bir pusulayla gecelerimi paylaştığım

o tuhaf hayvanlar: Akrep ve örümcek,

semender ve şahin ve ebabil kuşları

taş topluyorlardı. Doğaya baktıkça

içimde dinlenen tufan insana baktıkça

kabardı; seyrek ve acemiydi kaçışlarım,

yüzümü döndüm nerede yakıcı bir hal

görsem, duydum ağızdan kaçırılmış

bir heceyi bile, bir tuzak kazıp

içinde salıvermek için mutlak bir av

bekledim.



Böyle başladı ve sürdüydü önümdeki katışıksız

yokuş: Sandım ve inandırdım belki,

gönlümü ve aklımı dağlamamış hiçbir işarete

oysa inanmadım. Hazırdım her an

kurduğum çadırı söküp yolcu çıkmaya,

kaldım burada: İğne ve ağ, ipek ve masal,

sis ve köpük arası yazdım öykümü defterden

deftere: Aradım bulamadım altın anlamı,

ama farkettim altındaki anlamı -- uyanıp

kan içinde bir gece, sivrilttim öteki ucu

iyice:

Etrafımdaki nesneler cansız mı, kıpırtı

dolu: Dokunsam kendi dillerine çevirecekler

bende bildiklerini: Bu saatı ben durdurtmuştum,

ben çıkartmıştım bu yüzüğü, bile bile kırdığım

fanus ile bir başkasının kırdığı fanusu neden

içiçe geçirmiştim? İşte masam, kurutma kağıdım,

çocukluğumdan bu yana bana eşlik eden bir çift

kemik zar. İşte duvardaki ölü resimler,

yerdeki bu boz halı, başucumda yatağımın

opalin bir lamba ve siyah deri kaplı derin

defterler: Dokunuyorum ve dile geliyor

yıldan yıla bu odaya sinen saf korku:


Biraz daha arınmış ışık gerek bana,

biraz daha koyu bir mürekkep,

biraz daha felç sağ elim ve parmakları için,

biraz daha zaman ve bu zamandan geçmek:

Birkaç soluk boyu belki, belki birkaç çağ için

biraz daha cüret

ve korku,

Tılsım ve Trajedi gerek.



e.b