29 Temmuz 2011 Cuma

buluşmak üzere


diyelim yağmura tutuldun bir gün
bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
öbür yanda güneş kendi keyfinde
ne de olsa yaz yağmuru
pırıl pırıl düşüyor damlalar
eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
dar attın kendini karşı evin sundurmasına
işte o evin kapısında bulacaksın beni
diyelim için çekti bir sabah vakti
erkenceden denize gireyim dedin
kulaç attıkça sen
patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
ege denizi bu efendi deniz
seslenmiyor
derken bi de dibe dalayım diyorsun
içine doğdu belki de
işte çil çil koşuşan balıklar
lapinalar gümüşler var ya
eylim eylim salınan yosunlar
onların arasında bulacaksın beni
diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
çakmak çakmak gözleri
meydan ya taksim ya beyazıt meydanı
herkes orda sen de ordasın
herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
özgürlüğe mutluluğa doğru
her işin başında sevgi diyor
gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
bi de başını çeviriyorsun ki
yanında ben varım

c.y

28 Temmuz 2011 Perşembe

dünyanın yuvarlak olduğunu bilmek ve bir ayağı yolda olmak hoşuma gidiyor*




(tık&tık)

anısı biz olalım bu sokakların

öpüşmediğimiz tek saçak altı

hiç bir otobüs durağı kalmasın

biz yürüyelim kent güzelleşsin

gürültüsüz sözcükler bulalım

yeni sevinçlere benzeyen



biz gelince bir yağmur başlar

yüzün çizilir buğulanan camlara

bir uzun karartma biter

akasyalar köpürür birdenbire

ve her avluda adınla anılan

çiçekler sulanır akşamüstleri



bir arkadaş evine uğrarız yolüstü

bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi

başını sessizce omzuma koyarsın

gülüreyhan olur soluğun

biz kalırız kuşlar dönüp gelir

her balkonda bir menekşe sesi



belki yeniden güzelleştiririz

adları değiştirilen parkları

perdeleri hiç açılmayan evlerde

ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur

tanıdık sevinçlerle dolar yeniden

kendi sesini kemiren alanlar



anısı biz olalım bu sokakların

ve hiç durmadan yağmur yağsın

biz gürültüsüz sözcükler bulalım

sarmaşıklar fısıldaşsın yine

gidersek birlikte gideriz

yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen



a.t

*cesare pavese

“fear’s very useful. like darkness; like shadows… it’s queer that daylight’s not enough. we need the shadows, in order to walk.”



(tık&tık)




benim bir canla sevip

bin özlemle andığım,

bari gölgeni bırak bana

su çiçeklerinin en güzel yanları



budur,

giderken gölgelerini verirler suya.

güz akşamları dal kıpırdamazken,

suda halkalanan gözleridir

sen de gölgeni bırak bana.

gönlümün bin güzelliğiyle inanıp



sevdiğim,

güzelliğini burada ince ince aratma.

bir kıyıya, bir gün inen fırtına gibi

birdenbire bir şeyler bırak.

birşeyleri soğut,



birşeyleri yak,

dağıt birşeyleri,



birşeyleri kur.

kendini hiç yokmuşsun gibi aratma...

a.t

20 Temmuz 2011 Çarşamba

...




(tıklayınca açılır youtube'nin kapısı)

gözlerinin karşılaşmadığı bir duvar

bulursam göçmen bir kuş posteri asarım, bulamazsam

atlarım özenle hazırladığım uçurumdan



uçurumda çiçek açmaz, bunu kutsal metinlerde

peter pan’da, kaptan swing’te

gündelik ölümler için çalan müzikte buldum

yoruldum. gözlerinin karşılaşmadığı bir duvar

bulursam çarparım. yalnızca derin aşklar için

çalan bir müziğin ritmi var sesinde

düzensiz intiharlar var, aynanın arkası var

kesilen ve kesildikçe güzelleşen damarlar var, acı var



koyu var, sis var, mutfak lavabosunda

her parmağını eşit boyda kesen biri var

onun titizliği var, onun kanı var

aynalara yansımayan yüzün var senin



düzensiz intiharlar çiziyorum kağıda

nasıl çizilir deme, bari sen deme bunu

bulduğun ilk ipi dola boynuna, bulduğun ilk yarasayı

koynuna al, beni hatırla, beni acıt ya!



göğsünden havalanan göçmen bir kuş kadar

bari sen kabul et, yakışıyorum aşka!


a.ö


15 Temmuz 2011 Cuma

özlem


özlem, ne yalnızca sen,

ne yalnızca ben'dir -

özlem, biz'dir.

özlem

biziz..
o.a

7 Temmuz 2011 Perşembe

aşk mavi bir anı olarak aramızda dolaşır ve durmadan mırıldanır...




öyle çıplaktın ki içinde şiirden başka hiçbirşey yoktu
...
inandım aşk da bir mavidir şiir de. uzaktaki mavi kıza sıcak mavi mektup yazmak için tuttum anılardan da öncesini arandım. çocukluk anılardan da öncedir. ve aşk şiirden önce çocukluk gerektirir. aşk olunca çocukluklar değiştirilir.insan kendi çocukluğunu bir arkadaşına ödünç vermeli değil mi? hem kimsenin çocukluğu kimsede kalmaz, aşk olsun diyedir bütün bunlar, nasılsa insan birgün çocukluğu gibi kendine kalır. kalırız, anlarız: çocukluk da bir şehirdir ve şehirler bazen birbirlerine konuk gitmelidir, aşk sebebiyle. karalar denizlere bu mavi sebebten ötürü konuk giderler. çocukluğun, şehirlerin, şiirlerin bir zaman sende ve bende, bir zaman birbirimizde konuk olması aynı sebebin sıcaklığındandır. geçeriz ve anlarız:herşey bir sebeb üzerine bulut toplar, mektup olur. turnalar bir bozkır mektubu gibi göz hizamızda uçarlar ve her yolculukta gözlerimiz dolar. en çok aşk içindeyken gurbet duygusu insanın kalbine dolar. akşamından içli, ıssızlığından ürpertili, çokluğundan azlığından dertli, varlığından yokluğundan kederli olduğumuz bir şehr-i aşk gibi dolaşırız hayatı. aşk ile kurduğumuz cümleyi de sayamayız, kırdığımız cümleyi de. kurarız, kırarız ama anlamayız. öyleyse anlam olmak için yeterince çıplak bir kelimeyi, cümlenin kalabalığından, kabalığından kurtarmak gerekir.  aşk deyip susmak, mavi deyip susmak gibidir. küçük kız çocukluğun içindedir, çocukluk şiirin içindedir, mavi kız olur, aşkın içindedir, sıcak mavi bir mektubun içindedir. bazı mektuplar şiirden ıslanır, bazı mektuplar aşkla ısınır. bu mektup hem sıcak, hem mavidir.  aşkla mühürlüdür. yazıldığı yer de şehr-i aşktır okunduğu yer de.
"dil üşümeden daha üzülmeden ten/açılıp saçılsın bize nara gidelim/ev ki nar gibi içiçe bahçe/kadın aşka bahçe, deli sarmaşık/tutunup aşka hemen nara gidelim"  hevesiyle yazılmış, mavi bir pul ile süslenmiş ve içinden üç büyülü harf... biri senin kalbine, biri benim kalbime, biri de bu mektubu okuyanın kalbine mavi kalemle yazılmıştır.

h.e

*mavi ülkenin içi sıcacık mavi insanlarına....

geceye not....



şarkıya tık tık...

"kalbimiz


yerin ve göğün alt edilmez bir dirilikte olduğu

tutkumuz, direnmemiz, ellerimiz, kalbimiz.

kalbimiz

kalbimiz hızla gelişecek"
 
 
ve sonra


fizy'ye dulce pontes yazan y., bütün gece şarkılara ve " haziran, tekrar" diyen kitaba esir olur...

4 Temmuz 2011 Pazartesi

sevgilimsin, kim olduğunu düşünmeye vaktin yok, yapacak işleri düşünmekten


sevgilimsin, kim olduğunu düşünmeye vaktin yok, yapacak işleri düşünmekten


kalabalığın içinde kalabalıktan biri

gecenin içinde bir yıldız, yitip gitmiş çocukluk gibi

sevgilimsin, ak dişlerini öpüyorum, aralarında bir mısra gizli

dün geceki tamamlanmamış sevişmeden



sevgilimsin, boğuk aşkım, kanayan gençliğim

uçuruyorum seni çocukluğuna doğru

kanatların yorulur, ter içinde kalıyorsun

gece yanıbaşımda bağırarak uyanıyorsun

her sabah el sallıyorum metalle karışmana


sevgilimsin, arasıra bir kağıt koyup erteliyoruz aşkı

otobüslerde ve trende kaçamak yaşanan

ve bedenlerimiz kana kana kanayamadan yan yana

a.b

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Onur Caymaz: Unutmayacağız, ihbar edeceğiz, ihtar edeceğiz, ifş...

Onur Caymaz: Unutmayacağız, ihbar edeceğiz, ihtar edeceğiz, ifş...: "Şu görüntüyü hatırlıyor musunuz? Ben 16 yaşımdaydım, gayet iyi hatırlıyorum. Yeni yeni şiir yazmaya başlamıştım. Yaz günü, babam balk..."

ama yine de umudumuz kalabalık.


uzandım usulca cigarama;

yavan ömrüme katık.

ben o gün öldüm gülüm,

bir daha ölmem artık.



*başlığa tıklandığında metin altıok'un son yazısını okumak mümkün....

1 Temmuz 2011 Cuma

şimdi, gözlerime baka baka aşk diyorsun...*


lütfen şarkıya kulak kabartın....

hepimize yeter bu aşk aralık tut kalbini


üşürsen temmuz tut, kar tanesinin

yumuşacık süzülüşü gibidir sevişmek bu kalabalıkta

her aşk biraz yaklaşmaktır kansız bir cinayete

her aşk taslaktır, tasadır belki de

yalnızca 5'i olan bir saate bakıp bakıp

ağlamamaktır, tutmaktır kendini boşalırken bile

kaybolan ya da ne bileyim güpegündüz çalınan

kum saatidir, çingene sesidir, hepsidir.

neşter girdi mi kalp guguklu saatin

ötmesini öğretir zamana; hasrettir zaman

kırılan aynaya. hepimize yeter bu aşk

neşter yetmez ama; tahta bir kazık, kızgın yağ

bir poşet tiner, yeni çekilmiş

ayak tırnağını yalamaktır

kapana uzatmaktır dilini

işlenmemiş suçları itiraf etmektir aşk

herkes birbirine fazla narkoz versin lütfen

rica ederim zorluk çıkarmayın baltaya

korkuluklara saygılı olun mesela, tırmanmayın

direklere neye yarar bu; neye yarar ısıtmak

dün ölen bir kadavrayı mor bir aşk uğruna

açık bırakıp bu kalbi ameliyat masasında

resim yapmalı, deli gibi resim yapmalı

kayıp bir turuncu kokusu var havada

a.ö
* ah muhsin ünlü

bu gece ay savrulur ömrüm üzerinden




bu gece ay sarkıyor ömrüm üzerinden


bavulumu toplamışım canım derlenmiş

şarkı söyleyin diyorum ben giderken



*dün'e not

yüzün


yüzün müdür acaba yolumu dolaştıran?
acının bu solgun haritasında,
kendime yeni duraklar bulduğum.
ulaştığım ıssız dağ doruklarında
yüzün müdür hep sorular sorduğum,
bakışının titrek aydınlığında?

aslında ne bulunur bir gezginin yanında
kendi yüzünden başka,
hüzünle bileyen direncini.
bir suyun ürpermiş aynasında
apansız gözgöze geldiğim.
ayakları ayaklarıma bitişik
kımıltısız bir gövdeyle rüzgârın sildiği.
bir bulup bir kaybettiğim
yani bir gezginin hep gittiği,
senin yüzün benim yüzüm değil mi




m.a