3 Temmuz 2010 Cumartesi

siempre me quedara




"kalbini kalbime yasla...kurtulalım tahmmül mülkünden... göğün kapıları aralık.
 hamle etsek...
nereye?
çıkış var mı gerçekten.beklemek sönen bir şarkı gibi. beklemek bunca neden?...
kalbini kalbime yasla... neydim ki ben eğer sen değilsem... "

bugünlerde ne okusam bekliyor gözyaşlarım...


/ eteğimden kırmızı karanfiller döküldüğünden bu yana

gözlerimden vapurlar kalkıyor

içimdeki maviyi yara yara

yağmur vurgunu mevsimlerden kalma! /

tanı beni

zarfımın pullu köşesine astığım hayallerimden

bulutların yukarısına çıkan merdivenin ilk basamağından

haritamın üzerine çizilmiş denizlerden

bin beyitli bir şiirin son dizesine gizlenmiş sözcüklerden

ve aşka dair ipucu veren her şeyden

tanı beni!

sen veçhesiz acılardan gözlerime damlarken

ben şiirimin bittiği yerde ellerimi çoktan kaybettim

demiştin ya

“aç kollarını da rüzgâr sarsın sevgimle ruhunu”

sırf rüzgâra dokunmak için adımladım sokaklarını

sırf kollarımı iki yana açmak için durdum bir tepenin ucunda

söz dizdim saçlarına eklenen iğfal edilmez isyanın türküsüne

sen bir nevi ağıt de buna

bir nevi mevt!

kaçış söylevleri dilimin altında

karanfile değdiğince yanıyor ellerim…

gözlerinin alacası dağ yeşili

iki dağ yeşili gözlerin

yokluğun dibe vurdu aşkın yükseltti beni

tökezlenmiş acılarımın diliyle

kirpiğimden düşen kelimelerin bedelini sırtlandı gece

sen öyle sere serpe öyle uçsuz bucaksız bir alevdin ki

meydanlara muttasıl öfkemi partizan pankartlara astılar

sana hiçbir ismi yakıştıramıyorum

üç harf müstesna

sen öyle yakışıyorsun ki “aşk ”a!

hiçbir şey ötelere âyinem değil sen kadar



sen en çok âşina bana!

karanfil çizdim avucuma

al al seni resmettim

az yazdım çok ağladım

derdime senden başka derman bulamadım

aman yandım!

yâr ben seni ta-nı-dım!!



/karanfiller yanarken/

m.m



ilk kez nar-ı aşk blogunda okumuştum, sevgili şiliye sağolsun kırmadı, izin verdi yayınlamama.