12 Temmuz 2010 Pazartesi

toka


kimse yok ve bir yıldız durur ,


öz öze


can cana;


soluk soluğa


alevlenen düşten düşlenen aleve
e.c

onun için


yukarı doğru düşüyorum,dönen başımla birlikte yukarı doğru ,ellerimi tuttuğun zaman birlikte düşeceğiz.yukardan bakacağız şiddetin ve nefretin kol gezdiği ,hırsın kör ettiği ,logosun çıldırdığı- abartıldığı bu çöle… büyüyen ve her şeyi yutmaya çalışan,her şeyi kendine dönüştürmek isteyen,un ufak eden,biriktiren,ad koyan,tanımlayan,bencil ve kendini beğenmiş bir çöl burası.  seni ve beni un ufak etmek istiyor. gündüzün kavuruculuğuna ve gecenin yalnızlığına ne kadar dayanabileceğiz,ne kadar direnebilecek bakışlarımızla açan çiçekler.yalnızca senin ve benim gördüğümüz,konuştukça solan çiçekler… sustuğumuzda büyüyorlar,gözlerinle gözlerim karşılaştığında yeşeriyor yaprakları.


j.c

rüzgara yakarı


mutsuz göğün yakıcı soluğu rüzgar
kat erimiş kararımızı kendine
ve uzak tut güçsüzlüğünü bizden!


hatırlar mıyız eskil bir kapı üstündeki

gökkuşağını?

görmüş müydük? ne zamandı?

daha ılık zamanlardı sanki,

sözün daha biz olduğu,bizim biz.


yıkım tehditinde bir el bekleniyor rüzgardan

alsın bizim değişmez bedenimizi kendine

ve başkalarının değişmez ruhunu sürüklesin!


bilinmez yok mu edilir ölümcül ova

bir tür egemen olmadığımız?kaç türlüydü?

düzlüğü boğucuydu sanki; hiç sözsüz

bizimse biz gibi yöresinde hiç duramadığımız


oyunsa gök ve rüzgar

mutsuzluğu göğün, şiddeti rüzgarın,

kim ekler kendine uçtu uçacak düşüncemizi
ne yakın kılar gücünü bize aydınlanabilir

gecenin?


bizim söz, sözün biz olduğu!


n.m