18 Ekim 2011 Salı

tysta gatan*

amaçsız bir geziydi çıktığım. güneş altında yürümek istiyordum. evdeki yazı masasını terketmedikce gün daha zor geçiyor. öğleden önce yapılan bu yürüyüşler günün daha kedersiz geçmesine yardım ediyor. çok derin olmasa da bir kedere dalıp gitmek hiç de iyi değil. oysa 'hiçbir keder yok işte' diye düşünürüm. ama büsbütün amaçsız değil bu gezintiler. açıkça anlaşılıyor ki günün kederinden uzaklaşmak amacını taşıyor. güneş de bu amacı kolaşlaştırıyor; kederden uzaklaşmaya yardım ediyor. böylece derin sorunlara, ikilemlere düşmeksizin yaşıyorum.


"sessiz sokak*" gibi bir yere rastlayınca öz-varlığımı bulduğumu hissediyorum diye not etmeyeceğim buraya. çok kullanılmış bir deyimdir bu öz-varlığını ya da "kendini bulmak." birşey bulmuş değilim. amacım o değil. insan eğreti dokunuşlarla yaşadığı kendine büsbütün yabancı bir ülkede kendi varlığını nasıl bulabilir? o güne kadar görmediği bir sokağa rastlamaktan mutluluk duysa da. düşlerimde kendi evimi arıyorum. kendi evime varmak amacım. o ev artık yokluğa kanşmış olsa da.