sana tanık bulunur şehre salınmış gövde
kaldır artık şu göğsünden lekesizliği
soyunup başımız önde şehri çıkalım!
dünya beni acıtacak kadar büyükmüş, demek için
küçük yalnızlığını dünyaya bağışlayan!
bakışlara kalplere kurulmuş aynalarda
herkes öyle yalnız ki yalnızlığı bilen yok
ve insanın insana uzun cehenneminde
kendi yüzüne bakacak kadar güzel değil hiç kimse
yüzüne benzettiği maskelerden ağlayan kadın,
inceyken kara kalemlerin ezdiği bir resim gibi
kitaba düşünce kelimenin şerrinden
sevişmekten yorulunca aşktan korkuyor
hayatı başka hayatların çıplak gövdesi
gövdelerin gecesi:benzerinin yüzünde ölümü öpen
ve soyunan yalnızlık korkusuyla benzerlerine
yok çünkü, cezasını bir cezaya ekleyen gezgin
ayna tutup boynundaki ipi kıran yok
yataklar ter kokan cesetlerin buluşma yeri
gölgelerin çiftleştiği şehirde
ben kendimi sevseydim cinayetler işlerdim
ey, yüzüne bakmadan aynalar tasarlayan, sen de
rüzgârın buruşturup atılan bir kâğıt gibi
parçalanmış bir kuş gibi alnıma konmadan önce
şehir tüylerini yolup beyaz karnını paylaşmadan,
sen, aşkına olmayan şehirler aramadan
ve kanatların küllerle ağırlaşmadan
şehrin dışına çık ve tanış benimle!
h.e