29 Mart 2010 Pazartesi

gövdelerin gecesi



sana tanık bulunur şehre salınmış gövde

kaldır artık şu göğsünden lekesizliği

soyunup başımız önde şehri çıkalım!



dünya beni acıtacak kadar büyükmüş, demek için

küçük yalnızlığını dünyaya bağışlayan!

bakışlara kalplere kurulmuş aynalarda

herkes öyle yalnız ki yalnızlığı bilen yok

ve insanın insana uzun cehenneminde

kendi yüzüne bakacak kadar güzel değil hiç kimse



yüzüne benzettiği maskelerden ağlayan kadın,

inceyken kara kalemlerin ezdiği bir resim gibi

kitaba düşünce kelimenin şerrinden

sevişmekten yorulunca aşktan korkuyor

hayatı başka hayatların çıplak gövdesi



gövdelerin gecesi:benzerinin yüzünde ölümü öpen

ve soyunan yalnızlık korkusuyla benzerlerine

yok çünkü, cezasını bir cezaya ekleyen gezgin

ayna tutup boynundaki ipi kıran yok

yataklar ter kokan cesetlerin buluşma yeri

gölgelerin çiftleştiği şehirde

ben kendimi sevseydim cinayetler işlerdim



ey, yüzüne bakmadan aynalar tasarlayan, sen de

rüzgârın buruşturup atılan bir kâğıt gibi

parçalanmış bir kuş gibi alnıma konmadan önce

şehir tüylerini yolup beyaz karnını paylaşmadan,

sen, aşkına olmayan şehirler aramadan

ve kanatların küllerle ağırlaşmadan



şehrin dışına çık ve tanış benimle!


h.e