30 Temmuz 2011 Cumartesi
29 Temmuz 2011 Cuma
buluşmak üzere
bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
öbür yanda güneş kendi keyfinde
ne de olsa yaz yağmuru
pırıl pırıl düşüyor damlalar
eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
dar attın kendini karşı evin sundurmasına
işte o evin kapısında bulacaksın beni
diyelim için çekti bir sabah vakti
erkenceden denize gireyim dedin
kulaç attıkça sen
patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
ege denizi bu efendi deniz
seslenmiyor
derken bi de dibe dalayım diyorsun
içine doğdu belki de
işte çil çil koşuşan balıklar
lapinalar gümüşler var ya
eylim eylim salınan yosunlar
onların arasında bulacaksın beni
diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
çakmak çakmak gözleri
meydan ya taksim ya beyazıt meydanı
herkes orda sen de ordasın
herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
özgürlüğe mutluluğa doğru
her işin başında sevgi diyor
gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
bi de başını çeviriyorsun ki
yanında ben varım
c.y
28 Temmuz 2011 Perşembe
dünyanın yuvarlak olduğunu bilmek ve bir ayağı yolda olmak hoşuma gidiyor*
(tık&tık)
anısı biz olalım bu sokakların
öpüşmediğimiz tek saçak altı
hiç bir otobüs durağı kalmasın
biz yürüyelim kent güzelleşsin
gürültüsüz sözcükler bulalım
yeni sevinçlere benzeyen
biz gelince bir yağmur başlar
yüzün çizilir buğulanan camlara
bir uzun karartma biter
akasyalar köpürür birdenbire
ve her avluda adınla anılan
çiçekler sulanır akşamüstleri
bir arkadaş evine uğrarız yolüstü
bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi
başını sessizce omzuma koyarsın
gülüreyhan olur soluğun
biz kalırız kuşlar dönüp gelir
her balkonda bir menekşe sesi
belki yeniden güzelleştiririz
adları değiştirilen parkları
perdeleri hiç açılmayan evlerde
ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur
tanıdık sevinçlerle dolar yeniden
kendi sesini kemiren alanlar
anısı biz olalım bu sokakların
ve hiç durmadan yağmur yağsın
biz gürültüsüz sözcükler bulalım
sarmaşıklar fısıldaşsın yine
gidersek birlikte gideriz
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen
a.t
“fear’s very useful. like darkness; like shadows… it’s queer that daylight’s not enough. we need the shadows, in order to walk.”
benim bir canla sevip
bin özlemle andığım,
bari gölgeni bırak bana
su çiçeklerinin en güzel yanları
budur,
giderken gölgelerini verirler suya.
güz akşamları dal kıpırdamazken,
suda halkalanan gözleridir
sen de gölgeni bırak bana.
gönlümün bin güzelliğiyle inanıp
sevdiğim,
güzelliğini burada ince ince aratma.
bir kıyıya, bir gün inen fırtına gibi
birdenbire bir şeyler bırak.
birşeyleri soğut,
birşeyleri yak,
dağıt birşeyleri,
birşeyleri kur.
kendini hiç yokmuşsun gibi aratma...
a.t
20 Temmuz 2011 Çarşamba
...
(tıklayınca açılır youtube'nin kapısı)
gözlerinin karşılaşmadığı bir duvar
bulursam göçmen bir kuş posteri asarım, bulamazsam
atlarım özenle hazırladığım uçurumdan
uçurumda çiçek açmaz, bunu kutsal metinlerde
peter pan’da, kaptan swing’te
gündelik ölümler için çalan müzikte buldum
yoruldum. gözlerinin karşılaşmadığı bir duvar
bulursam çarparım. yalnızca derin aşklar için
çalan bir müziğin ritmi var sesinde
düzensiz intiharlar var, aynanın arkası var
kesilen ve kesildikçe güzelleşen damarlar var, acı var
koyu var, sis var, mutfak lavabosunda
her parmağını eşit boyda kesen biri var
onun titizliği var, onun kanı var
aynalara yansımayan yüzün var senin
düzensiz intiharlar çiziyorum kağıda
nasıl çizilir deme, bari sen deme bunu
bulduğun ilk ipi dola boynuna, bulduğun ilk yarasayı
koynuna al, beni hatırla, beni acıt ya!
göğsünden havalanan göçmen bir kuş kadar
bari sen kabul et, yakışıyorum aşka!
a.ö
7 Temmuz 2011 Perşembe
aşk mavi bir anı olarak aramızda dolaşır ve durmadan mırıldanır...
öyle çıplaktın ki içinde şiirden başka hiçbirşey yoktu
...inandım aşk da bir mavidir şiir de. uzaktaki mavi kıza sıcak mavi mektup yazmak için tuttum anılardan da öncesini arandım. çocukluk anılardan da öncedir. ve aşk şiirden önce çocukluk gerektirir. aşk olunca çocukluklar değiştirilir.insan kendi çocukluğunu bir arkadaşına ödünç vermeli değil mi? hem kimsenin çocukluğu kimsede kalmaz, aşk olsun diyedir bütün bunlar, nasılsa insan birgün çocukluğu gibi kendine kalır. kalırız, anlarız: çocukluk da bir şehirdir ve şehirler bazen birbirlerine konuk gitmelidir, aşk sebebiyle. karalar denizlere bu mavi sebebten ötürü konuk giderler. çocukluğun, şehirlerin, şiirlerin bir zaman sende ve bende, bir zaman birbirimizde konuk olması aynı sebebin sıcaklığındandır. geçeriz ve anlarız:herşey bir sebeb üzerine bulut toplar, mektup olur. turnalar bir bozkır mektubu gibi göz hizamızda uçarlar ve her yolculukta gözlerimiz dolar. en çok aşk içindeyken gurbet duygusu insanın kalbine dolar. akşamından içli, ıssızlığından ürpertili, çokluğundan azlığından dertli, varlığından yokluğundan kederli olduğumuz bir şehr-i aşk gibi dolaşırız hayatı. aşk ile kurduğumuz cümleyi de sayamayız, kırdığımız cümleyi de. kurarız, kırarız ama anlamayız. öyleyse anlam olmak için yeterince çıplak bir kelimeyi, cümlenin kalabalığından, kabalığından kurtarmak gerekir. aşk deyip susmak, mavi deyip susmak gibidir. küçük kız çocukluğun içindedir, çocukluk şiirin içindedir, mavi kız olur, aşkın içindedir, sıcak mavi bir mektubun içindedir. bazı mektuplar şiirden ıslanır, bazı mektuplar aşkla ısınır. bu mektup hem sıcak, hem mavidir. aşkla mühürlüdür. yazıldığı yer de şehr-i aşktır okunduğu yer de.
"dil üşümeden daha üzülmeden ten/açılıp saçılsın bize nara gidelim/ev ki nar gibi içiçe bahçe/kadın aşka bahçe, deli sarmaşık/tutunup aşka hemen nara gidelim" hevesiyle yazılmış, mavi bir pul ile süslenmiş ve içinden üç büyülü harf... biri senin kalbine, biri benim kalbime, biri de bu mektubu okuyanın kalbine mavi kalemle yazılmıştır.
h.e
*mavi ülkenin içi sıcacık mavi insanlarına....
geceye not....
şarkıya tık tık...
"kalbimiz
yerin ve göğün alt edilmez bir dirilikte olduğu
tutkumuz, direnmemiz, ellerimiz, kalbimiz.
kalbimiz
kalbimiz hızla gelişecek"
ve sonra
fizy'ye dulce pontes yazan y., bütün gece şarkılara ve " haziran, tekrar" diyen kitaba esir olur...
4 Temmuz 2011 Pazartesi
sevgilimsin, kim olduğunu düşünmeye vaktin yok, yapacak işleri düşünmekten
sevgilimsin, kim olduğunu düşünmeye vaktin yok, yapacak işleri düşünmekten
kalabalığın içinde kalabalıktan biri
gecenin içinde bir yıldız, yitip gitmiş çocukluk gibi
sevgilimsin, ak dişlerini öpüyorum, aralarında bir mısra gizli
dün geceki tamamlanmamış sevişmeden
sevgilimsin, boğuk aşkım, kanayan gençliğim
uçuruyorum seni çocukluğuna doğru
kanatların yorulur, ter içinde kalıyorsun
gece yanıbaşımda bağırarak uyanıyorsun
her sabah el sallıyorum metalle karışmana
sevgilimsin, arasıra bir kağıt koyup erteliyoruz aşkı
otobüslerde ve trende kaçamak yaşanan
ve bedenlerimiz kana kana kanayamadan yan yana
a.b
2 Temmuz 2011 Cumartesi
Onur Caymaz: Unutmayacağız, ihbar edeceğiz, ihtar edeceğiz, ifş...
Onur Caymaz: Unutmayacağız, ihbar edeceğiz, ihtar edeceğiz, ifş...: "Şu görüntüyü hatırlıyor musunuz? Ben 16 yaşımdaydım, gayet iyi hatırlıyorum. Yeni yeni şiir yazmaya başlamıştım. Yaz günü, babam balk..."
ama yine de umudumuz kalabalık.
uzandım usulca cigarama;
yavan ömrüme katık.
ben o gün öldüm gülüm,
bir daha ölmem artık.
*başlığa tıklandığında metin altıok'un son yazısını okumak mümkün....
1 Temmuz 2011 Cuma
şimdi, gözlerime baka baka aşk diyorsun...*
lütfen şarkıya kulak kabartın....
hepimize yeter bu aşk aralık tut kalbini
üşürsen temmuz tut, kar tanesinin
yumuşacık süzülüşü gibidir sevişmek bu kalabalıkta
her aşk biraz yaklaşmaktır kansız bir cinayete
her aşk taslaktır, tasadır belki de
yalnızca 5'i olan bir saate bakıp bakıp
ağlamamaktır, tutmaktır kendini boşalırken bile
kaybolan ya da ne bileyim güpegündüz çalınan
kum saatidir, çingene sesidir, hepsidir.
neşter girdi mi kalp guguklu saatin
ötmesini öğretir zamana; hasrettir zaman
kırılan aynaya. hepimize yeter bu aşk
neşter yetmez ama; tahta bir kazık, kızgın yağ
bir poşet tiner, yeni çekilmiş
ayak tırnağını yalamaktır
kapana uzatmaktır dilini
işlenmemiş suçları itiraf etmektir aşk
herkes birbirine fazla narkoz versin lütfen
rica ederim zorluk çıkarmayın baltaya
korkuluklara saygılı olun mesela, tırmanmayın
direklere neye yarar bu; neye yarar ısıtmak
dün ölen bir kadavrayı mor bir aşk uğruna
açık bırakıp bu kalbi ameliyat masasında
resim yapmalı, deli gibi resim yapmalı
kayıp bir turuncu kokusu var havada
a.ö
* ah muhsin ünlü
bu gece ay savrulur ömrüm üzerinden
bu gece ay sarkıyor ömrüm üzerinden
bavulumu toplamışım canım derlenmiş
şarkı söyleyin diyorum ben giderken
*dün'e not
yüzün
yüzün müdür acaba yolumu dolaştıran?
acının bu solgun haritasında,
kendime yeni duraklar bulduğum.
ulaştığım ıssız dağ doruklarında
yüzün müdür hep sorular sorduğum,
bakışının titrek aydınlığında?
aslında ne bulunur bir gezginin yanında
kendi yüzünden başka,
hüzünle bileyen direncini.
bir suyun ürpermiş aynasında
apansız gözgöze geldiğim.
ayakları ayaklarıma bitişik
kımıltısız bir gövdeyle rüzgârın sildiği.
bir bulup bir kaybettiğim
yani bir gezginin hep gittiği,
senin yüzün benim yüzüm değil mi
acının bu solgun haritasında,
kendime yeni duraklar bulduğum.
ulaştığım ıssız dağ doruklarında
yüzün müdür hep sorular sorduğum,
bakışının titrek aydınlığında?
aslında ne bulunur bir gezginin yanında
kendi yüzünden başka,
hüzünle bileyen direncini.
bir suyun ürpermiş aynasında
apansız gözgöze geldiğim.
ayakları ayaklarıma bitişik
kımıltısız bir gövdeyle rüzgârın sildiği.
bir bulup bir kaybettiğim
yani bir gezginin hep gittiği,
senin yüzün benim yüzüm değil mi
m.a
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)