10 Temmuz 2009 Cuma

ölüm ülkesinde aşk

tuhaf bir tutkuyla sevdiğim kent izmir,ben küçükken dedemin elinden tutmadığım için kaybolduğum pazar yerlerini özlüyorum, o zaman henüz doldurma yol yapılmamıştı,polis emekli derneğinin balkonunda ayaklarımı denize uzatırdım,dedemi özlüyorum, seni özlüyorum çokça.özlediğim herşeyi kendimde bulma çabasında kayboluyorum.bir yerden başka bir yere sürükleniyor aklımdaki herşey.okuduğum şeyler canımı yakıyor,öfkem kabarıyor,yakıp yıkmak,tüketmek ,yok etmek istiyorum,barajını yıkmış bir nehrin öfkesinde buluyorum kendimi, sonra duruyorum,birden o sessizlik ,birden bütün herşey aklımda, ağlıyorum ve yağmur sonrasına dönüyor öfkem, sakin, saklı, gizli.hep öfkeli kalmak istiyorum öte yandan özlemek çok daha acıtıcı nedense. sokaklarda çektiğim fotoğraflara bakıyorum, çocukluğumun ayak izleri . dönüp çocukluğuma ,tek derdim kaybolduğum pazar yerleri olsa.

"gece bir karşı varlıktı karanlığıma
gece tanımsız bir bütünlük
senin hayatını düşündüm
sevmek sevgilinin suretini bürünmektir biraz da

sonbahar uzaktan bakmaktı sana
sonbahar yeniden ölüm

mithatpaşa caddesi'nde yürüyorum
kim bilir bu duyguyu kaçıncı kez yaşıyorum
güzelyalı tenha bir gece olmuş izmir'de
hep senin gözlerini görüyorum
yaşamak yumuşak dikenlerinde yokluğunun
ikimizde iki ayrı evrende iki ayrı barış
bir uyumu eylemek zordur bunun gibi
uyum yokluğuysa uyumsuzluğun

sen yok gibisin
yokluğunu kim tamamlayacak
güzelyalı bir vapur olmuş körfezde
sulara ışığını sürüyor yanılsama
işte bir kavram sevgimi tamamlayacak
yanılsama yansır içinde bir vapur penceresinin
sevgilim gölgen gölgeni görüyorum senin
kimse bilmeyecek yerini ölüm ülkesinin
ölüm ülkesi karanlık bir gece
kimsenin tanıklığı yok sevgimize
gece kimsenin bilmediği bir ölüm ülkesidir
sevgilim bu sonbahar günlerinde

nadir olan şey yok gibidir."

dönecek bir yer kalmadığında kendine ait bir şehre sığınma vakti gelmiş demektir.bildiğin sokaklar,oturduğun banklar,hala yaşayanlar ,sarmalar ve az da olsa hafifletir bizi.

Hiç yorum yok: