18 Kasım 2009 Çarşamba

kırık bir kemansa yaşadığımız hayat


seni hep gökyüzünün önünde düşünürüm

süreyya berfe


...

sevgili kırlangıç,
güneye, hep güneye uçan kuşlar yağmurun altından geçerken ne düşünürler acaba? su damlaları tüylerine vurmaya başladığında konacak başka bir yürek mi ararlar? bunları bana, güneşin ellerimizi yeniden ısıtacağı bir bahar günü anlatmalısın. o gün, kuzeyde kalmış olan bana, güneyin ışıklarını anlatmalısın. o zamana kadar, dinlenmek için konacağın ağaçlardan birinin dallarına, sen okuyasın diye, Ingeborg Bachmann'ın yıldızların göz kırptığı şiirlerle dolu "Büyük Ayı'ya Çağrı" adlı kitabında yer alan "Kuzey ve Güney" şiirini asıyorum:

"çok geç vardık bahçelerin bahçesine,
o hiçbir üçüncü kişinin bilmediği uykuda.
kar yağmasını zeytin dalında beklemekti istediğim,
yağmuru ve buzların gelmesini ise badem ağacında.
ama nasıl dayanabilir palmiye,
senin yumuşak yapraklardan örülü duvarı yıkmana,
nasıl yolunu bulsun yaprakları sisin içinde,
sen kış giysilerine büründüğünde?
düşün ki, yağmur ürkütmüştü seni,
açılmış yelpazeyi sana getirdiğimde.
sen onu kapattın. yitirdin zaman sezgini,
ben kuş sürüsüyle havalandığımdan bu yana."
"Yüreğinin götürdüğü yere git" diyordu Susanna Tamaro. ama,


sevgili kırlangıç, sen giderken yüreğini yanımda bırakmamalıydın. gittiğin yere onu da götürmeliydin. çünkü, hala Bachmann'ın sözcükleri öpüp duruyor resmimizi ve kırık bir kemanın ezgisini çalıyor yaşadığımız hayat:
"ve nerede camı buğulatsam,
yine senin bir çocuk parmağıyla resmedilmiş
adın çıkıyor: masumiyet.
onca uzun zamanın ardından."
a.a

7 yorum:

ali zafer sapci dedi ki...

Yazılarınızı severek izliyorum.

y. dedi ki...

çok teşekkür ederim, ben sadece okuduklarımı paylaşıyorum ve elbette zaman zaman günün duygusallığına yeniliyorum, hayat oluyor işte orada.gününüz aydınlık geçsin.

deep dedi ki...

BU KIRLANGIÇLAR GİTMEMİŞLER MİYDİ?

Giden gelen yok. Bir titreşimdir bu.
Duragan fulyanın üstünde arı
Bir diyapozon gibi titremekte. Kırlangıç
Tarihsizdir. Belleğim sarsılıp duruyor denizde.
Martı bir uçta kanat, bir uçta ses.
Ya sabah, ya öğle. Gemici ve bulut,
Güneş ve yağmur kıl payı bir dengede.
Dolu bir boşluğu doldurup boşaltmak işimiz.
Ölülerle, gecelerle, sümbüllerle.

MELİH CEVDET ANDAY

Herzaman yüreğimizin götürdüğü yere gidelim....

beenmaya dedi ki...

ne güzel yerlerden dokunuyorsun yüreklere farkında mısın. okuyup ta paylaştıkların öyle derine işliyor ki öyle derinden gün yüzüne çıkıyor ki...

sufi dedi ki...

Güneydeki; kuzeyin güzel kızına anlatacaksa bir gün güneyin ışıklarını, sen doğuda kaldığında da ben anlatayım sana batının entrikalarını.Vargit sen hep güneye ya da doğuya zaman sezgin yitirilmiş de olsa "Masumiyet dediğin" doğuda yada güneyde nasılsa.Çok anlamlıydı dizelerin.Sevgilerimle.

Dalgaları Aşmak dedi ki...

çok güzeldi...

y. dedi ki...

.siz ne kadar güzelsiniz öyle, ne kadar anlayan... içimden neler taştı bir bilseniz, hani derler ya bir okuyana bir anlayan gerekir... böyle hissettirdiysem ne mutlu bana...